Rahmetli Süleyman Demirel 24 saati siyaset için çok uzun bir zaman olarak değerlendirirdi. Kritik zamanlarda sorulan bazı sorulara bu nedenle kesin cevaplar vermezdi. Çünkü iyice düşünülmeden, aceleyle veya öfkeyle söylenen bazı sözler, yarın kişiyi zorda bırakıp, mahçup duruma düşürebilir. Sözü nereye getireceğimi tahmin ettiğinizi düşünüyorum. Umutla bağlanıp arkasından koştuğumuz pek çok siyaset adamının çelişkili beyanlarına, kendisine inanan insanları nasıl yüzüstü bırakıp saf değiştirdiklerine pek çok kere şahit olmuşsunuzdur. Bunun en son örneği Sinan Oğan’dır.
Sayın Oğan, bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı adayı idi.1.tura katılan üç adaydan hiçbiri yeterli oyu alamayınca seçim 2.tura kalmış, en az oy alan Sinan Oğan elenmişti. Fakat ATA İttifakı’nın aldığı %5’lik oy ikinci turun kilidi olmuş, Sinan Oğan’ın ikinci turda tercihini kimden yana kullanacağı, kimi destekleyeceği önem kazanmıştı. Ama beklenti Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi yönündeydi. Çünkü Oğan ülkücü kökenden geliyor, Türk milliyetçiliğini savunuyordu.
Bugüne kadar verdiği beyanatlar ortadaydı. O,“Tüm milliyetçilikleri ayağımın altına aldım.” diyen R.T.Erdoğan’a destek olduğu için MHP’yi bile eleştiriyordu. Üstelik ne Erdoğan , ne de Bahçeli’nin istemediği bir siyasetçiydi. Hatta Erdoğan adaylarla ilgili bir konuşmasında ; “ Onun adını bile söylemeye gerek yok!” diyerek küçümsemişti. Devlet Bahçeli, “At pazarlığı peşinde olanlarla işimiz olmaz. Hadi başka kapıya!” diyerek kendisine hakaret etmiş, MHP’liler, Sinan Ateş’i sahiplenmesinden dolayı “mezar soyguncusu” sıfatıyla aşağılamışlardı. Ama o bunları afiyetle yalayıp yuttu, görmezden, duymazdan geldi. Tercihini Cumhur İttifakından yana yapacağını ve Erdoğan’a destek vereceğini açıkladı. Yola beraber çıktığı arkadaşlarını satıp, yolda bulduklarına sarılmayı dava adamlığı zannetti. ATA’sına ihanet etti.
Değerli dostlar, elbette herkes düşüncesinde hürdür ve tercihlerinde özgürdür. Şüphesiz Sinan Oğan da. Ama siz bir toplum önderliğine soyunmuşsanız, siyasette çok kalın kırmızı çizgileriniz varsa, ŞAHSİYET sahibi ve TUTARLI olmalısınız. Hayatınızda elif gibi dosdoğru olmalısınız. Yola çıktığınızda arkanızda kimse kalmasa bile “ Ben varım!” deyip kararlı adımlarla yürüyebiliyor, bir ülkünün peşinden yılmadan, yorulmadan koşabiliyor, bir davanın baş eğmez kahramanı olarak dünyaya kafa tutabiliyorsan adamsın sen. Ne diyordu Muhsin Başkan; “Bir saniye sonrasına bile hükmedemediğimiz bir dünyada fırıldak olmaya gerek yok!” Hele TÜRK TÖRESİ’nde böyle bir dönekliğe asla yer yoktur. Oysa ne de çok fırıldak varmış etrafımızda da haberimiz yokmuş!
Tekrar söylüyorum ; mesele Erdoğan veya Kılıçdaroğlu’nu tercih meselesi değildir. Beni rahatsız eden,insanların söyledikleriyle yaptıklarının bu kadar birbirine zıt olmasıdır. Devlet Bahçeli ile R.T.Erdoğan’ın birbirlerine sarfettikleri galiz sözleri unutmuş değil bu millet. Ne oldu sonra? Ne bir pişmanlık beyanı, ne bir özür, ikisi de can ciğer kuzu sarması. Doğu Perinçek’in çizdiği zigzaklara ne demeli? Altı yedi kere parti değiştiren bir milletvekili vardı. Adı Fırıldak Kubi’ye mi çıkmıştı ne. Bu davranışlar ilkeli siyaseti gündemimizden kovdu. Çıkar odaklı bir Makyavelizm, kazanmak için her türlü müptezelliği mübah görmeye, saf ve temiz inançları büyük bir iştahla sömürerek helal düşüncelerimizi kirletmeye devam etmektedir.
Sayın Sinan Oğan, MHP’de Ümit Özdağ ve Meral Akşener’le birlikte siz de Genel Başkanlık yarışına katılmış, teşkilatları ziyaret etmeye başlamıştınız. Uzunköprü’de Atatürk Parkı’nda sizi misafir eden ülkücülerin arasında ben de vardım. Başka bir gün de sayın Ümit Özdağ ile beraber olmuştuk. Cesaretinizi alkışlamış ama önderlik vasfınızın tartışılabileceğini söylemiştim arkadaşlarıma. Rüzgarı arkasına alacak adayın Meral Akşener olabileceğini savunmuştum. İyi Parti kurulurken Akşener ve Özdağ birlikte hareket etmişken sen o zaman bile bu dayanışmanın içinde olmamıştın.
Zannediyor musun ki aldığın oyların hepsi senin için verildi. Senin partin yok ki. Akşener’in de,Ümit Özdağ’ın da bugün partisi var ve onun mücadelesi genç bir taban desteğine sahip. Senin ise kurumsal bir teşkilatın, organize olabilecek bir gücün söz konusu değil. Yani hiç olmazsa yüksek egonu bu noktada gözden geçirmeliydin.
Sen Atatürkçüyüm diyerek, milliyetçilerin adayıyım diyerek, sığınmacıları atacağım diyerek, Anayasamızın değişmez maddelerine sahip çıkarak, talan edilmiş kaynakların hesabını soracağım diyerek, Andımızı yeniden okutacağız diyerek , Hüdapar’la biz yan yana olamayız, kadın haklarından vazgeçemeyiz diyerek gençlerin umudu oldun. Hani sen cehennemin kapılarının açılmasına izin vermeyecektin! Bunun için oy verdi gençler sana. Aday olabilmen bile o ülkücü milliyetçi idealistlerin helal imzalarıyla mümkün oldu. Keşke sonradan harama tevessül etmeseydin.
Biliyor musun, Muharrem İnce adi bir tuzakla saf dışı bırakılınca, onun pırıl pırıl Atatürkçü, sosyal demokrat ,Cumhuriyet sevdalısı gençlerinin de tesellisi olmuştun sen. İddia ediyorum sana inatla ve inançla oy veren o gençlerin onda birini bile Erdoğan için ikna edemezsin. Sen maalesef kendi geleceğini de mahvettin. Keşke daha ilk turda yarıştan çekilip Erdoğan’a destek olsaydın, hem bu milleti seçimle bir kere daha yormaz, hem de bu kadar tepki almazdın.
Seçimi kimin kazanacağına,kimin Cumhurbaşkanı olacağına millet karar verecektir. Milletin kararına da herkes saygı duymalıdır. Demokrasinin gereği budur. Ama siyaset adamlarının bu kadar güvensiz, siyasetin bu kadar yalama olduğu bir düzende kurumsal demokrasi nasıl mümkün olacak, doğrusu düşünmeden edemiyor insan.
PKK’nın canına kast ettiği sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu, PKK destekçisi gösteriyor sayın Erdoğan. Üstelik sahte görüntüler, montaj videolar ile CHP’nin Kandil ile işbirliğini mitinglerinde göstermekten hiç hicap duymuyor. Bu yaşıma kadar çok seçim yaşadım, ama böyle bir seviyesizlik , bu denli kin ve nefret üslubunu hiç hatırlamıyorum.
Kime oy verirseniz verin kardeşimsiniz benim. Birbirimizi sevmek, bu topraklarda sonsuza kadar bağımsız yaşamamızın yegane şartıdır. Bu duyarlılıkla mutlaka sandığa gitmeli, vatandaşlık görevini yerine getirmeliyiz.