Mehmet Ali ESMER
ANADOLU’DAKİ TARİHİ YAPILARININ DEPREMDEN KORUNMASI ESASLARI (2)
Yayın Tarihi: 02 Mart 2023, Perşembe
Diğer Yazıları

(RESİM -4)

3- Yapıları oluşturan malzemenin, yerel iklim ve coğrafyasının doğal şartlarında oluşmuş yerel malzemelerle inşa edilmesine, özellikle ve bilinçli olarak dikkat edilmiş, yerel malzemelerle bina uygulamaları gerçekleştirilmiştir (RESİM.4 ve 5). Yapılan deney ve gözlemler göstermiş ki; kullanılan ağaç, taş vb. yerel malzemeler, bölge dışından getirilen malzemelere göre çok daha dayanıklı ve uzun ömürlü olmaktadır.

(RESİM -5)

Aksi halde dışarıdan getirilen yapı malzemelerinin söz konusu ortam ve iklim koşullarına uyum sağlayamayarak üfelenip hızla çürüdükleri gözlemlenmektedir. Bu önemli detaya Mimar Sinan tarafından yazdırılan hatıratlarında da dikkat çekilmiştir. Günümüz Restorasyon çalışmalarında “Taş yerinde ağırdır” sözünün gereğince, bu konunun dikkate alınması bir keyfiyet değil mecburiyettir.

(RESİM -6)

4- “Sivil Yapı” olarak nitelendirdiğimiz Geleneksel Konut Mimarîmizde yapının zemin veya bodrum kat tabanlarında “yükseltilmiş döşeme” dediğimiz bir uygulama vardır. Diğer taraftanKamu Yapıları olarak isimlendirdiğimiz büyük ve taş gövdeli tarihi binalarımızda ise eskilerin “Oksijen Odası (RESİM.6)  veya “Mahzen(RESİM.7) olarak nitelendirdiği toprak zeminli hacimleri inşa edilmiştir. Her iki yapı sınıflamasının ortak özelliği zeminde bina ile ilişiği kesilmemiş üstü açık toprak yüzeyli mekânlara/hacimlere sahip olmasıdır.

(RESİM -7)

Dünyanın merkezindeki magma tabakasında her dakika meydana gelen patlamaların etkisi ile yer kabuğunun inip kalkmaları, adeta bir körük vazifesi görmektedir. Bu sayede yerin altındaki minerallerin hava ve su buharı ile yeryüzüne ulaşması, yer üstündeki yapı malzemelerin hava koşullarından eksilen minerallerini tamamlaması yardımcı olmaktadır (Ayrıntılı bilgi için “Yığma Yapı Mühendisliğinin Gelişim Tarihi, Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımları, Ali Bayraktar, İnş. Y. Mühendisi, s. 8-10”). Biz buna yapının nefes alması diyoruz. Eskiler hep “içinde nefes olmayan bina çöker” şeklinde benzeri sözler söylerler. Bundan kasıt, esasen içindeki insan nefesi değil, bizatihi yapının kendisidir. Ve binaya nefes veren kısım doğrudan toprak zeminli bu mekânlardır.

(RESİM.8)

5- Bilindiği gibi tarihi binaların tamamına yakını, yığma tekniği ile yapılmıştır. Söz konusu yapıların duvarları, yapım ve örme tekniğiyle, teraziye alınmış yatay şeritler halinde yükseltilmiştir (RESİM.8). Üst üste konulan taşların dikey derzleri (dikey ara boşlukları) şaşırtmalı olarak dizimi gerçekleştirilmiştir. Tuğla ve moloz taş yapılarda, deprem etkisini azaltmak için belli aralıklarla Taş/Kerpiç duvarların içine ahşap kalaslar atılmakta (RESİM.9)  ya da “Almaşık Duvar” olarak isimlendirdiğimiz tuğla dizinleri yer almaktadır (RESİM.8). Büyük taş yapıların duvar içlerinde veya kemer boşluklarında ise yıkıcı darbelerde veya yapı ağırlığının verdiği basıncı toparlama amaçlı gergi demirleri kullanıldığı görülmektedir. Ancak görülmeyen, duvar söküldüğü zaman açığa çıkan bir teknik vardır ki, o da yan yana dizilen büyük yapı taşlarının sadece ve sadece yatayda yer yer birbirine bağlandığıdır.

(RESİM.9) 

Bu bağlantıyı iki malzeme arasında “u” biçimli çelik profillerin oluşturduğu Kurşun-Kenetler (RESİM.10). sağlamaktadır. Dikey olarak böyle bir bağlantı söz konusu olmayıp, bilakis sadece Horasan harcı ile dikey bağlantı yeterli görülmüştür. Şimdi bunun teknik açıklamasına gelince; depremin ilk vurucu darbesi olan P (dikey) darbesi malzeme sıralarını bağlayan horasan harcının elastiki özelliği ile hafif aralanmasına, hemen akabinde gelen S yatay dalgalarının bu boşlukta etkisinin azaldığı tespit edilmiştir. (Ayrıntılı bilgi için “Tarihi Yapıların Analitik İncelenmesi ve Sismik Güçlendirme Metodları, Ali Bayraktar, İnş. Y. Mühendisi (İTÜ), s. 74-88”).

(RESİM.10)

6- Diğer önemli konulardan biri de taş malzemenin yer kabuğundan doğal olarak çıkartıldığı düzlemle kullanılmasıdır. Yani taşın içindeki damarlar yatay olarak biçimlenmiş ve duvar imalatında da aynı bu biçimde, taşın damarları yataya gelecek biçimde kullanılmıştır. Aksi halde dikey kullanılmış olsa, yukarıda bahsettiğimiz magma patlamaları etkisi ile bizim hissetmediğimiz ama yapıların hissettiği sismik dalgalar, malzemenin kılcal çatlamaları sonucu kabuk kabuk dökülmesine yol açmaktadır. Bu da yapının o bölgesinde, statik zafiyetine yol açacak boşluklara neden olmaktadır. Dolayısı ile Taş gibi ana yapı malzemesinin kullanılış biçimi, kaynağından çıkarıldığı doğal düzlemindeki gibi, yani damarları yatay gelecek duruşta olması zorunludur. 

7- Eski ve Tarihi yapıları oluşturan malzemelerin tamamı doğal ve nefes alabilme özelliğine (Hava geçirim özelliğine) sahiptir. Duvar, tavan ve zeminleri oluşturan malzemelerin tümü bu özelliği taşır. Sadece bununla da yetinilmez, döşeme altında, mekân boşluğunda ve tavan boşluğunda hava koridorları oluşturulur. Bu da malzemenin doğal nem ve ısı seviyesini korur ve ömrünü uzatır. Kullanılan Taş ve tuğla malzeme, ahşap, horasan harcı sıva, kireç harcı sıva, badana. Kök boya veya bitki özlü cilalar hemen hepsi nefes alma özelliğine sahip doğal malzemelerdir. Doku agregaları içinde kalan minimal hava boşlukları da aynı zamanda ısı yalıtımı gerçekleştirmekte, böylece iç ve dış nemi dengelemektedir. Günümüzde birçok Restorasyon uygulamalarında ahşap veya sıva yüzeylere sürülen plastik badana veya yağlı boya (döneminde olmayan) olarak yapılan uygulamalar duvar, döşeme ve tavan tabakası içinde nemin hapsolmasına, tabakayı oluşturan malzemenin de büyük bir hızla çürüyüp çökmesine neden olmaktadır. Bir diğer zarar verici etken de, yapılarda belli bir dönem çimento esaslı harçlar kullanılması olmuştur. Çimentonun su ile her temasında ortaya çıkan asit ve tuzlanmalar,  hep taş ve ahşap malzemelerde büyük parçaların kopmalarına, çatlamalarına, çürümelerine (Korozyon) neden olmuştur. Bu sebeple, çağımızın beraberinde getirdiği bir sıkıntı olan ve daha önce uygulanmış tüm çimento esaslı müdahalelerin temizlenerek, yerine kireç esaslı uygulamalar yapılması, plastik ve yağlı boya uygulanmış yüzeylerin de temizlenerek nano tekniği özelliğine sahip boya ve cilalarla yenilenmesi elzem hale gelmektedir.

Geçmişten günümüze yıkılmadan ayakta kalarak gelebilen yapıların, bizden sonraki nesillere ulaşmasını istiyorsak, yapıyı oluşturan yapı malzemelerinin çürümesini engellemek, onun dinamizmini, ilk günkü tazeliğini koruyacak olan bu yapım teknik ve tecrübelerin Restorasyon aşamalarında son derece dikkat ve titizlikle uygulanması, var olanın da olduğu gibi korunması gerekmektedir. Restorasyon; sadece iyi bir görüntü elde etmek için yapılan makyaj aracı değildir. Yapının temelinden malzeme dokusuna, taşıyıcı elemanlarından dış yüzey yansımalarına kadar bir bütünlük içerisinde ele alınmalı, söz konusu işlerin uygulama esnasındaki referansı “evrak üzerindeki yeterlilik” olması yerine “liyakat” aranması elbette sorunları büyük ölçüde azalmasına neden olacaktır. Lakin bizim ülkemizde genel olarak mevcut sistemleri geliştirerek işletme sorunumuz olduğu için liyakat sahiplerini seçecek olanların da bir liyakat sorunu olduğu gözden kaçmamaktadır. Ne vakit işlerimizi hatır gönül işi olarak değil de, hakkaniyet ölçüsünde işleri adalet içinde yapar, ilim sahibi liyakatli üretici insanlarımıza sahip çıkar ve insanlarımızı bu yöne teşvik edersek, o vakit, hem devlet olarak bizler, hem de geleceğe bırakacağımız eserler uzun süre yaşayacaktır, buna hiç şüphem yoktur. (21.02.2023)

 

KAYNAKLAR;

Eski Anadolu Mimarlığı, Rudolf Naumann, T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1985 - Ankara.

Yığma Yapı Mühendisliğinin Gelişim Tarihi, Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımları, Ali Bayraktar, İnş. Y. Mühendisi (İTÜ), BETA Basım Yayım Dağıtım A.Ş. 2011-İstanbul.

Tarihi Yapıların Analitik İncelenmesi ve Sismik Güçlendirme Metodları, Ali Bayraktar, İnş. Y. Mühendisi (İTÜ), BETA Basım Yayım Dağıtım A.Ş. 2006-İstanbul.

Tarihi Yapılar İçin Deprem Risklerinin Yönetim Kılavuzu, T:C: Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü adına Dr. Adnan Ertem, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, 2017 – Ankara.

Arşiv Belgeleri Işığında Edirne Selimiye Külliyesi’nin İnşa Süreci, Ekrem BATIR, Doktora Tezi, 2022-Ankara

DİĞER YAZARLAR
Nuri Böcekbakan
ŞÜKÜR SANA ALLAHIM
Seyide ESEN
Kale
MELTEM BABACIK (inst: 360beslenme)
AZI KARAR ÇOĞU ZARAR OLAN BESİN: KAHVE
Selçuk Duranlar
2023 YILI MART AYI DIŞ TİCARETİMİZ
Recep ÇINAR
Bakalım çifte kutlamayı kim yapacak!                                          
Ahmet Acaroğlu
SİYASET YALAMA OLDU
Şükrü Akıllı
UCUBE SİSTEM ve  SEÇİM GARABETLERİ
Zafer Dereli
MESLEKTEN MEN İLE İLGİLİ CEZADA, UCU AÇIK VE SINIRLARI GENİŞ İFADELER KANUN METNİNDEN ÇIKARILDI
ERCAN KERMAN
   HEP SAĞA GİDEREK, SOLDAKİ EVİ BULMAK
Doç. Dr. Yeliz YEŞİL
TURAN ŞALLI (Roman Sivil Toplum Gönüllüsü)
‘Rüzgarsız Havada Dönen Fırıldağın Mutlaka Bir Üfleyeni Vardır’
Numan Özgür METİN
ATATÜRK EVİ KIRKLARELİ
ŞAHVER HÖBEK
En Son Ne Zaman İzin Verdin?
Hüseyin Erkin
MERİÇ NEHRİ - YAĞMUR DUALARI - HARZA PROJESİ !!
Burak Dipevliler
Görünmez Tehlike Mi Görmezden Gelinen Tehlike Mi? Edirne’nin Yok Olmaya Yüz Tutan Kültürel Mirası
NURAN İKİZ
Bir Yeni Yıl Hikâyesi
MUSTAFA ÇETİN
NEVRÛZ
M. ENİS ŞENSEVER
Kaya Sınıfı 2 bölüm
HAMİT PUHALOĞLU
Kefenin Cebi Yok…
Mehmet Ali ESMER
ANADOLU’DAKİ TARİHİ YAPILARININ DEPREMDEN KORUNMASI ESASLARI (2)
OLCAY DAL
Cumhuriyet nedir ?
Ertan Çekiç
İNSANLARA NE İSTEDİĞİNİ SORSAYDIM, DAHA HIZLI GİDEN AT ÜRETİRDİM
CELİL ÖZCAN
SAKARYA ZAFERİ’NİN 100. YILI KUTLU OLSUN!
İHSAN KÖSE
İZ BIRAKANLAR
ÖZCAN AYGÜN
EDİRNE GAZİ OSMAN PAŞA ORTAOKULUNUN KAZANDIĞI ULUSAL BAŞARI VE ÇANAKKALE SAVAŞLARININ 106. YIL DÖNÜMÜ
MUSTAFA ERSOY
MUHALEFET ETMEK, BOZGUNCULUK MU? İHANET ETMEK Mİ?
Tülay Çağlarer
ATATÜRK ve ÇOCUK
Teoman ÖZÇUHACI
MESAFELER VE ÖLÇÜLER - ÖLÇÜTLER
Burhan Aytekin
19 Mayıs Gençlik Bayramı Kutlu Olsun
Yener Yaveroğlu
Allah’ın otu ıspanak neden beş lira?
ÜLKÜ VARLIK
TÜYAP DİYARBAKIR KİTAP FUARI (25/30 EYLÜL 2018) VE CAHIT SITKI TARANCI
Yaver Tetik
Sıcak Sulu Kalorifer Kazanı Yakma Talimatı:(4)
NEDİM ZOBAR
BÜYÜK ve KUTLU ZAFER
Burak Dipevliler
Mehmet Ali ESMER
Hüsnü Sarıgül
ABDULLAH GÜRGÜN
ŞAHVER HÖBEK
Burak Dipevliler
Burak Dipevliler