Sevgili okuyucularım. Bu haftada Adana-Osmaniye-Hata gezisinden notlar aktaracağım.
Sabah İstanbul’dan kendi arabamızla yola çıktık. Akşam hava kararırken Adana’ya vardık.
Tavsiye edilen ünlü üç Adana Kebapçısı vardı. Biz oradan Osmaniye’ye doğru yola devam edeceğimizi için anayola yakın olanı navigasyona yazdık.
Beyzade isminde bir kebapçıydı. İki katlı epeyce büyük bir lokantaydı. Ve içerileri hınca hınç doluydu. Devamlı öğlen seansındaki esnaf lokantaları gibi DOLDUR-BOŞALT yapıyordu. Gelenlerin giyim kuşamları orta halli ailelerdi. Bir kişinin ortalama 150 TL hesap ödediğini düşünürsek aile tutarı epey yüksek olmalı.
Bu durum bana biraz şaşırtıcı geldi.
Asgari ücrete göre filan yapılan hesaplara hiç uymuyordu. Ki bu insanlar YULARSIZ PARA kazanan tiplere de benzemiyorlardı. Yularsız para deyimi; kaynağı pek belirli olmayan biraz da yasal gibi olamayan bol paraya verilen isimdir.
Gittiğimiz gece hafta sonu idi. Belki de haftada bir böyle bonkörlük yapıyorlardı.
Dönüşte de aynı lokantanın bir başka şubesine uğradık. 10-15 kişilik gruplar halinde çoluk çocuk yemek yiyenler vardı.
Ekonominin bir diğer gösterisi de yollardır. Gezdiğimiz üç ilde günün her saatinde trafik hareketliydi. Akaryakıt zamları halkımızı hiç etkilemiyormuş gibiydi.
Gidiş te dönüşte de bilhassa akşam-gece yolculuklarında kamyonlar-tırlar yolları kaplıyorlardı. Yani ticarette bir şekilde devam ediyordu.
Yazının başlığı Adana kebabı olduğu için ondan bahsetmezsek olmaz.
Nasıl ki tava ciğeri Edirne’den başka yerde aynı tatta, lezzette bulamazsanız Adana kebabı da öyle. Ağızda hoş bir aroma bırakarak yeniyor. Fakat yanında ikram edilenler çok fazla. Hem çeşit, hem gramaj olarak çok fazla. Örneğin bir sürü ezme, salatadan sonra bir de toprak güveçte kaşarlı mantar getiriyorlar. Mantarların saplarını da soğanla, zeytinyağıyla soteleyerek ayrıca sunuyorlar. Kuru cacığı filan da saysam sadece ilave mezelerle bile doyarsınız.
Bu hafta da bu kadar.
Kalın sağlıcakla.