Osmaniye’de oryantrik yarışmalarına gittiğimizi geçen hafta yazmıştım. Yarışlar bitince buraya gelmişken Hatay’ı da görelim dedik. Hatay Uzunçarşı’dan çok lezzetli bazı yiyecek ve baharatlar aldık. Sonra Harbiye Şelaleleri’ne gittik. Başka ne yapabiliriz derken aklımıza TİTUS Tüneli geldi. Samandağ’a gittik. İyi ki gitmişiz. Tüneli gezdikten sonra Musa Ağacı’nı görün dediler. Çok büyük ve yaşlı bir ağaç. Tabii bir sürü efsanesi de var. Yanında devamlı akan çeşmede Ab-ı Hayat suyu yazıyor. Küçük bir kız çocuğu “Anne ben bu sudan içersem ölmeyecek miyim?” diye sordu.
Ben “Bir yudum 25 yıl, üç yudum içersen 75 yıl garanti yaşarsın. 7 yudum içersen çok çok uzun yaşarsın” dedim. Gülüştük.
Havalarda güzel olduğundan keyifli bir gezi oldu. İstanbul’a yaklaştığımızda yağmurla karşılaştık.
Şimdi gelelim yazının başlığına:
Eskiden küçük yerlerde ve ahi kırsalda bütün fiyatlar daha ucuzdu. Örneğin Edirne’de çay bir lira ise köyde elli kuruştu. Ve ben bu duruma hep hayret ederdim. Köydeki kahveci de tüpü aynı fiyattan alıyordu. Çayı, şekeri de aynı fiyattan almasına rağmen yarı yarıya ucuz satıyordu. Belki kirası filan ucuzdu veya yoktu. Çiftçilikten yan geliri vardı falan filan.
Bu gezide en ücra yerlerde bile kahveyi 25-30 liradan içtik. Lokantalarda kişi başı 150 liradan aşağı hesap ödemedik.
Hatta Samandağ sahilinde mısırcıya “Tanesi ne kadar?” diye sordum. “Yirmi beş lira” dedi. “Pahalı değil mi?” dediğimde “Dolar kaç lira” diye cevap verdi.
Ufak hesaplarda uyanık olan bu insanlara söyleyecek söz bulamadım.
Bir başka hanım mısır satıcısı “20 lira tane” dedi. Pahalı oluşunu da şöyle izah etti. Mısırlar Kahramanmaraş’tan geliyormuş. Onları derin dondurucuda saklamanın maliyeti yükselmiş. Her gün satılacak kadar pişiriyorlarmış. Bir de gün boyu yaktıkları odun kömürünün kilosu 20 liraymış.
Yani maliyetler yüksek olduğundan bu fiyatlara satmak zorundaymışlar. Buna fazla inanmadım. Çünkü yol kenarındaki portakal tarlalarının kenarında satılan portakalın kilosu 15 lira. Daldan topla hemen orada sat ama İstanbul’daki market fiyatına sat. İşte globalleşme.
Daha önce paradan altı sıfır atılacak kadar yüksek rakamlar görmüştük ama o zaman ki enflasyon zamana yayılmıştı. Yani durmaksızın yıllarca hep enflasyonla yaşamıştık. Beldi de biraz alışmıştık.
Bu defa uzun yıllar istikrarlı giden fiyatlar çok ani çılgın gibi artmaya başladı.
Yani o bahçeci portakalı 5 liradan satarsa topladığı parayla gelecek yıl alacağı ilacı, ağaçların bakım parasını karşılamayabilir.
Ha sahi yer fıstığının başkenti denen Osmaniye’den fıstık almadık. Bizim Meriç fıstığı ufak tefek ama ondan kat kat lezzetli. Tabii fiyatı da globaldi.
Kalın Sağlıcakla.