Face’mdeki arkadaşlardan bazıları ; “Hocam, İstanbul sana yaramış görünüyor.” diye yorumlar yapıyorlar. Durduk yere böyle düşünmüyorlar elbette. Doğrudur, ben fırsat buldukça değişik mekanlardaki sohbet veya konferanslara katılıyor, bu etkinlikleri de kültürel özendirmeler adına paylaşıyorum. Yıllardır, kurduğumuz dernek ve sendika çalışmalarında, kıraathanelerde oluşturduğumuz sohbet köşelerinde muhabbetlerin özgül ağırlığında hep kültürel konular ön planda olmuştur. Bir gün akademisyenler Uzunköprü’nün tarihinde aktif dernekler ve bireyler konusunda bir araştırma ve basın taraması yaptıklarında, Uzunköprü Kültür Sanat ve Tanıtma Derneği, Türk Ocağı, Ülkü Ocağı adına çok yararlı etkinlikler düzenlendiğini göreceklerdir.
Kültürel bir erozyon yaşadığımız tartışma götürmez bir gerçek. Atatürk; “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli milli kültürdür. Kültür, zeminle orantılıdır. O zemin, milletin karakteridir” der bir konuşmasında. Kültürün oluşması ve nesilden nesile aktarılmasında, bugünden yarınlara taşınmasında en etkili vasıta dildir. Aynı dili konuşan insanlar ortak duygularla birbirlerine yakınlaşır, birbirlerine kenetlenir ve milleti meydana getirirler. Dil ve edebiyat, bireylerin hayat hakkındaki düşüncesini de geliştirir ve yüz yıllar içinde ortak ülkülerle birbirine kopmaz şekilde, bölünmez biçimde bağlanmış bir millet yaratır.
Meseleyi böyle anladığımız zaman, milletin birliğine kastedenlerin, dayanışma ile kemikleşmiş bir toplumu bölüp parçalamak, un ufak hale getirmek isteyenlerin de en sinsi planlarla neyi ve neleri bozmak istediklerini çabuk farkedersiniz. Siyasal islamcıların Arapça aşkının veya milli olmayan devrimcilerin ve dahi dilimizi yabancı kelimelerden( ki kastedilen sadece Arapça ve Farsça kelimelerdir)arındırma inancıyla uydurukça dil histerisine kapılanların, bugün yaşadığımız dil ve kültür fukaralığında büyük payları vardır. Bunları ister ideoloji şehvetiyle, ister etnisite hülyasıyla, isterse de emperyalizmin Truva atı olma sevdasıyla yapmış olsunlar farketmez, birlik ve beraberliğimize zarar vermişlerdir.
Bir yanlış anlamaya meydan vermemek için şunu da belirtmeliyim; ben modaya uyup, herkesi hain ilan etme gibi bir ilkelliğin peşinde değilim. Saydığım grupların içinde en az benim kadar vatansever olanlar, bu savunuların yurtseverlik olduğuna samimiyetle inananlar bulunduğunu ben de biliyorum. Ben Türkoloji okumasaydım, Türk edebiyatının tarihsel serüvenini bilmeseydim, üstüne üstlük bir de bir cemaat, bir dernek veya bir karanlık odağın manifestosuna biat etmiş olsaydım belki ben de aynı yanlışları doğru gibi savunuyor olabilirdim.
Şuraya gelmek istiyorum: özellikle gençlik yıllarında insanlar kendilerini dünyayı değiştirebilecek kadar güçlü görürler. Delikanlılıkta düşünceler de delişmendir. İki kitap okuyup, bir gazetenin siyasi yazarlarından iki de makale ezberlediğinde o artık her şeyi bilir. Onunla kimse baş edemez, çünkü teoriden pratiğe geçmiştir artık, meydan onundur. Aslında bugünün Z kuşağıyla kıyaslandığında bizim kuşağın daha samimi, daha gayretli, daha fedakar, daha toplumcu olduğunu da söylemem gerekiyor.
Bence asıl sorgulanması gereken politikacılardır. Onlar yanlış yaptıklarında, zehirli bir dil kullandıklarında ve yabancı kültür aforizmaları, emperyalizmin jargonuyla siyaset ürettiklerinde gençlerin zihinlerini de bulandırmış oluyorlar. Hesabı da yine gençlere ödetiyorlar. Darağaçları gençler için kuruluyor. Politikacıların siyaset zeminine döşedikleri mayınlar önce genç beyinleri parçalıyor, sonra da milli birliğimizde onulmaz yaralar açıyor.
Koltuk uğruna, üç beş fazla oy hatırına ateşle oynuyor siyaset allameleri. Atatürkçü olduğunu söyler 68 kuşağı. Halklara özgürlük kavramı onlara aittir. Devrimci Doğu Kültür Ocaklarının arkasında onlar vardır. Biraz daha cesaretlenirler Kürt halkının özgürlük savaşçısı kesilirler. Her partinin iktidar için oya ihtiyacı vardır. Yeterli tepki oluşmaz bu yüzden. Bu defa 36 etnik gruptan bahsedilir. Tek tek hepsinin adı anılırken tabelalardan TC silinir, Türk ülkesinde birileri rahatsız olmasın diye Andımız kaldırılır okullardan. HDP’ye fırsat bırakmaz sağcı geçinen partiler, Anayasamızdan Türk milleti kavramını çıkarmaya ,Türkçenin yanına ikinci bir dili Anayasamıza eklemeye çalışırlar.
Yazar çizerler boş durur mu? Onlar da Türk Edebiyatı yerine Türkçe Edebiyat diye zırvalar terennüm etmeye başlarlar. Almanca edebiyat yoktur, Alman dili ve edebiyatı vardır. İngilizce edebiyat yoktur, İngiliz dili ve edebiyatı vardır. Arapça edebiyat olmaz, Arap dili ve edebiyatı vardır. Ne yaparlarsa yapsınlar Türk adını yok edemeyeceklerdir.”
Siyaset sahasına döşenen mayınları göremez, dilimize dolanan yılanları, edebiyatımıza musallat olan ajanları, kültürümüze kasteden tuzakları yok edemezsek bekadan da bahsedemezsiniz. Lütfen uyanık olalım ve kendimize gelelim. O nedenle ben her etkinliğe yetişmeye, kültürümüzün sonsuz zenginliklerini içselleştirerek ruhumu ve bilincimi diri tutmaya çalışıyorum.