Geçenlerde minibüsteyim iş yerime geliyorum. Yağmurlu bir hava, şakır şakır yağıyor. Oldukça kalabalık, sabah trafiği. Atatürk Bulvarı’nda yavaş yavaş ilerliyoruz. Öndeki araca gözüm takıldı. Sürücünün tarafından vapur bacası gibi duman çıkıyor. Çıkıyor, çıkıyor ve şoför izmariti camdan refuja doğru fırlatıyor. 1-2 dakika sonra yine aynı araç tekrar aynı şekilde duman ve finalde hoop izmarit caddeye. Haydaa.
Sadece benim görebildiğim önümüzde arkamızda yüzlerce araç var. Bunların yarısı araçlarında ikişer sigara içip camlarından dışarı atsalar 200-300 izmarit yapar ki bu da bence su kanallarının tıkanmasına yeter.
Araç camından böyle sigara, ambalaj, poşet atanları görünce Avrupa’nın eski çağlarda uygulanan tuvalet kültürü geliyor aklıma. 1300’lü yıllarda İngiltere ve Fransa’da tuvalet kavramı diye bir şey yokmuş. Büyük ya da küçük ihtiyaçlar genelde çanak şeklinde olan metal kaplara yapılıp, pencerelerden atılıyormuş. Bu durum bir süreden sonra öyle bir sorun haline gelmiş ki, mesela Fransa’da sokağa atılan pisliklerden sokaktan geçenler etkilenmesin diye “elindekine dikkat et!” diye bağıran kişiler görev yaparmış. Tabi ki bu durum en çok da geceleri yaşanırmış.
Eminim ki birçoğunuz “Tüy Dikmek” deyimini duymuşsunuzdur. Peki bu deyimin nereden geldiğini biliyor musunuz? Bu deyim ilk olarak Versay sarayından çıkmış. O dönemlerde sarayda uygulanan yöntemin adıymış aslında. Sarayda yaşayan asiller büyük ihtiyaçlarını gideriyorlarmış ve uşaklar büyük ihtiyaçların üzerine kaz tüyü dikiyormuş. Büyük pislikler çanakta kuruması için bekletiliyormuş. Pislikler kuruduktan sonra da tüyünden tutup pencereden fırlatıyorlarmış. :))
Bakın gördünüz mü alt tarafı bir izmarit insanın aklına neler neler getiriyor.
Bir de düşünsenize alt tarafı caddelere atılan ufacık izmarit acaba toplanıp nereleri tıkıyor da nelere neden oluyor. Bence “Herkesin” elindeki kürdanı bile yere atarken bunu bir düşünmesi lazım.
Hadi kalın sağlıcakla…