Artık köylerde eskisi gibi arkeolojik bir yazıtı temel taşı, duvar örgüsü yapmak gibi yoksulluğun getirdiği ihtiyacın ötesine geçmekte olduğumuzun da bilincine vardığımızın söyleye biliriz. Daha da sahip çıkacağız. Türkiye eskiden olduğu gibi değil artık. Tarihi eser kaçakçılığı ciddi olarak engelleniyor. Tarlayı sürerken tarihi eser bulunuyor. Çoğunlukla yetkililere bildiriliyor. İnşaat yapacağım, temel kazısında sarnıç çıktı, tarlada lahit çıktı ört gitsin yok artık. Halk olarak da nispeten bilinçleniyoruz. Ancak geri istemeye de başladık. İstanbul da Hipodromdaki dörtlü at heykelleri, bu gün Venedik de San Marko meydanındadır. 1204 de IV. Haçlı seferinde Konstantinopol ün ( İstanbul un) işgalinde Venedik Dükası Enrico Dandalo bu kaçırma emrini vermiştir. Almanya ya kaçırılan tapınak. 1870 li yıllarda Alman mühendis Carl Humann tarafından önce Rusya ya götürülmüş, sonra da Berlin e. Şimdi orada Pergamon ( Bergama) Müzesi’ nde sergilenmektedir. Sahip çıkamadığımız çok arkeolojik eserimiz yurt dışındadır. En son olarak, Karo Çiniler 2003 de Seyhan Ulu Camiden kaçırılmıştı. Geri getirildi. 131 parça eser yurda getirildi. Getirilmesi gereken çok eserimiz var.
(Resim – 3 Prof. Dr. Adnan TEPECİK)
Siret UYANIK ın da belirttiği gibi, ‘’ Anadolu nun kültürel dokusunun oluşmasına katkı sağlayan, tarihi mirasın sanat yolu ile aklandığı Anadolu uygarlıkları’’betimlemesine bizde katılıyoruz. Tarihin dünden bu güne ve yarına taşınması, üretilen değerlerin korunması ve kollanmasıyla olur. Değerli Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU nu da anarak, bir iki sözüne yer verelim. ‘’ Ben küresel ve evrensel bir adamım, dünyanın her yerinde dostlarım var. Ancak özünden yerel ve milli olmadan evrenselde olamazsınız. ‘’ diyebilen bir kişilikti. Üniversiteleri Evren Kent diye tanımlayan hocamız, eğer kültürüne ve değerlerine sahip çıkar, milli olursanız küresel emsallerle masaya oturabilirsiniz. Milli olmadığınız zaman köle olursunuz diyordu. Sanatçılarımız da, ressam olsun heykeltıraş olsun, seramik, cam sanatçısı , özgün baskı gibi çok teknik çalışmalarda olsun, bu coğrafyanın kültüründen yola çıkarak ürün verdiklerinde hem geçmişin hem de günümüzün izlenimlerini özümseyip içselleştirerek önümüzde ki çağlara taşınmasında, gelecek kuşaklara da doğru tezler aktarılmasında da önemli bir işlev üstlenmiş olurlar. Bu sadece plastik açıdan, estetik boyutuyla değil, ele alış, bakış açısı ve yorumlarıyla özünde yaşayan unsurlar olarak sürekliliğine de önemli katkı koymuş olurlar.
Bu bağlamda bu etkinlik dizisinde proje danışmanları olarak Prof. Dr. Aydın AYAN, Prof. Dr. Adnan TEPECİK, Prof. Dr. Alaybey KAROĞLU, Edirne İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal SOYTÜRK ve Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Melihat TÜZÜN ile Fakültenin akademesiyen sanatçıları ile birlikte Panel ve Sergi hayata geçirilmiş oldu. Panel, Prof. Dr. Aydın AYAN ın oturum başkanlığında, Prof. Dr. Adnan TEPECİK, Prof. Dr. Melihat TÜZÜN, Prof. Dr. Alaybey KAROĞLU ve Prof. Dr. Mustafa Cevat ATALAY ın konuşmacı olarak katılımıyla gerçekleşti. Günümüzün çağdaş sanat bakışıyla uzun bir geçmiş sürecin içinde tarihe bırakılmış tüm kültürel kalıtların ışığında Resim, Heykel ve Tasarım boyutu ile üretilen çalışmalardan oluşan 60 üzerinde sanatçımızın eserleri Devecihan Kültür Merkezi Ressam Hayri ÇİZEL Salonunda Edirne halkının izlenimine sunuldu.
Sayın A. AYAN oturum başkanı ve panelist olarak bu etkinlik hakkında geniş açıklamalarda bulundu. Bu etkinliğin yer aldığı mekanlardan bahsetti. İstanbul Arkeoloji Müzesinden yola çıkarak Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Zeugma Mozaik Müzesi hakkında bilgiler verdi. Sanatın imge olarak bizden yansıyan değerleri üzerine kültürel sentezine değindi. Konuşmacıların ele aldıkları konuları toparlayıcı örneklerle hem retorik – ikna edici etkili hem de girizgah- konuları açıklayıcı sözler, giriş anlamında olumlu açıklamalardı. Sayın A. TEPECİK ve sayın M. Cevat ATALAY, bu güne yansıyan ve içinde bulunduğumuz çağdaş dünyamızın sanatsal verileri ile sanatsal ürünlerinin çoğu versiyonları olarak hem olumlu, yanı sıra kimi sanatsal olmayan ürünlerinde yer aldı bu ortamı irdelediler. Sanat niteliği çok tartışılır çalışmaların, bizdeki kötü örneklerini de değindiler. Kiç ( Kitsch) olarak adlandırdığımız sanatsal değeri olmayan, bayağı anlamında kullandığımız ifadelerdir. Toplumca heykel anlamında uzak kaldığımız, pek de yakın olmadığımız bu üç boyutlu formlara bizden gibi yaklaşımla ısını verdik. Belediyeler eliyle bu kötü örnekleri de yaşıyoruz. Elinde çatal tutan heykel. Ucunda ister köfte olsun yada başka bir şey, fark etmiyor. Bu kiç ürünler maalesef fuarlara bile girmeye başladı. Günümüzün modası, Selfi – öz çekim yapan padişah heykeli gibi. Örnekleri çoğaltabiliriz. Sayın TEPECİK, üzerinde kiraz olan modern bir tasarım örneği sundu. Her halde daha masum kalıyor demek istedi. Bu tür çalışmalar dünya sanatına POP ART ile girmiştir. Popüler sanat deyimi de budur. Şimdi buna çok bilinen bir örnek verelim. Claes OLDENBURG un Mala B ölçüsü, 1971, 12,2 m. NewYork. Bir kullanım nesnesinin çok abartılı boyutlarda birebir benzeri bir heykel uygulaması. Ancak sanat adına dejenere – yozlaşmış örneklere de kapı açmış olduklarının altını çizelim. Edirne de Alipaşa çarşısının bankalara açılan batı kapısı çıkışında aynı anlayışla yapılmış bir Lale uygulamasını göreceksiniz. O kadar kötü örnekler içinde bunun daha masum kaldığını belirtelim. Güzel örnekler verdiler. Ancak politik anlamda bir tartışma olmasın diye söz almadım. Mehmet AKSOY un Kars Belediyesinin yıkım kararı aldığı İnsanlık Anıtı uygulaması. Sayın Erdoğan da ucube demişti. KRT tivide insanlık ayıbı son buldu diye yayın yapmıştı. Sayın Erdoğan ı direk suçlamamak lazım. Çünkü o dönem kimi danışmanların nasıl anti - karşıt propaganda yaptıklarının farkındayız. 2006 yılında imzalanan anlaşma ile 24,5 m boyunda, dilim dilim monte edilen, karşılıklı yüz yüze bakan iki insan figürüydü. Kütlesel bir formda olup arkaik üslupta inşa edilmesi, Göbekli tepede çıkan binlerce yıl öncesinin anlatım biçimini yansıtan tarzda düşünülmüş olmasımıydı ucube dedirten, bilemiyoruz. Ama şimdi Göbekli tepe yere göğe sığdırılamıyor.( Bu eleştiriden Göbekli tepeye karşı bir düşünce çıkmasın) Keşke bu anıt heykel biraz daha kalsaydı belki bakış açısı değişebilirdi.
( RESİM – 4 Prof. Dr. Mustafa Cevat ATALAY)
Sayın dekanımız Melihat TÜZÜN hocamızda, panelle ilgili şu saptamayı yapıyor.Anadolu Uygarlıklarından izler ve sanat üzerine bu başlık altında kültür endüstrileri ve sanat , Türk sanatı ve estetiğinin dinamikleri, resim sanatında gelenek temasını vurgulayarak biz özet yapıp, Gravürlerde Anadolu Uygarlıklarından İzler konulu sunumunu gerçekleştirdi. Baskı yani iz alma ile ilgili olarak. Sümerlerin geliştirdiği silindir üzerinde kabartma şekil ve harf diyebileceğimiz tipografik formların kil üzerine rulo merdane gibi uygulanarak çoğaltılmasından bahsetti. Sonuçta bu bir baskı işlemiydi. Osmanlı döneminde Anadolu ya gelmiş Oryantalist sanatçıların çevreden edindikleri izlenimlerle elde ettikleri çizimlerini daha sonra Garavür ve Taş baskı yöntemiyle çoğaltılabilen örneklerine değindi. O dönemlerde kitap resimlemeleri için düşünülüyordu. Bu gravür çizimlerinin bir çoğu da günümüze ulaşmayan kültürel yaşam ve tarihsel varlıkları yansıtmaktadır.Bu gün için birer belge değeri taşımaktalar. Sayın Alaybey KÖROĞLU, bir Trabzonlu olarak, her yer Anadolu dercesine heyecanlı konuşması ile renk kattı. Sanat olgusunun siyasi ve politik arenalarda küresel kapitalist sistem içinde nasıl kullanıldığına dair yaklaşımı ile, bu günün Neo Liberal politikaların geldiği yer itibari ile sanat adına sakıncalarını da hatırlatarak, önemli açıklamalarda bulundu. Aslında gerçekten üzerinde durulması gereken bir konuya yüreklice açıklık getirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığının bu projesini takdirle karşılayıp yeniden milli değerlerimize önem vererek ve buradan yola çıkarak ulus devletlerin küresel çarpıtmaların dışında sanata bakışımıza da yön vererek özgün ifade tarzlarına ağırlık verilmesi noktasında ki açıklamaları heyecan yarattı. İzleyicilerin alkışları ile karşılığını buldu. Kendiside soyut çalışan bir sanatçı akademisyen olarak. Eğitim süreçlerinde Akademik eğitiminde önemine değinerek, figüratif yada soyut ayrımına girmeden zaten bu günde bize ait bize özgü yapa geldiğimiz anlatım biçimlerini sürdürdüğümüze dikkat çekerek batıdan aktarımcı değil, bu ifade biçimlerinin izlenmesi açısından konuya değinerek sanatsal formların ortaya konması sürecinde etkilenmelerinde olabileceği, ancak kendi yolunu çizmek için geleneksel ve milli kültürümüzün de vazgeçilmez olduğunu net olarak ifade etti. Sayın TEPECİK hocamızda buna değinmişti . Sayın ATALAY hocamızda sunumunda bu karşılaştırmaları çok güzel özetlemiş oldu.
DEVAM EDECEK