İnsanlık kış mevsimini yaşamaya başladı. Bunu dört mevsim yani 3-4 aylık bir dönem için söylemiyorum.
Şöyle düşünelim mevsimler yıllarca sürseydi. Mesela iki nesil üç nesil yazı yaşasaydı. Bu sürecin hep böyle gideceğini düşünmezler miydi?
İşte böyle uzun sürecek bir kışa giriyoruz. Herkes şaşkın. Eskiden sonbaharda ağaçlar yapraklarını döküp, doğa uykuya dalmaya başladığında telaşa kapılmazdık. Çünkü bilirdi ki kaç ay sonra tabiat gene uyanacak, kuşlar yine cıvıl cıvıl ötecekti. Ama bu defa öyle değil. Yaz o kadar uzun sürmüş ki etrafında değişiklikleri sorduğu babası, dedesi de bir şey bilmiyor.
YARALANDI ACUN
ISINIYO, YANIYOR UCUN UCUN
İşin kötü yanı dünyaya yön verebilecek büyük ülke liderinin de çok kalitesiz olduğu bir dönemdeyiz.
Yeryüzündeki kirliliğe dur demediği gibi uzayı da kirletmeye başladılar. Dünyanın etrafında binlerce parça dönüp duruyor.
Acaba insanlık üstüne çöken ruhsal kışın karamsarlığını atabilecek mi?
Bütün değerler çöküyor. Manevi açıdan tutunabileceği dallar birer birer kırılıyor. Sığınılacak liman yok gibi.
Herkes dibi görünmeyen bulanık bir suya bakar gibi.
Çok karamsar bir yazı olduğunun farkındayım.
Dünya genelinde bulutlu, kapalı havalarda üstümüze çöken melankolinin karamsarlığı dalga dalga yayılacağını düşünüyorum.
İçinizi kararttım. Biraz da günümüze döneyim. 25 Kasım günü Hıdırlık tepedeki anıtın açılışına gidecektik. Fakat şehit Yavuz Zogo’nun babası Remzi ZOGO’nun da vefat ettiğini aynı saatlerde cenaze namazı olduğunu öğrendik. Açılış yerine cenaze törenine katıldık.
Anıtın resimlerini gece Belediye Atatürk Kültür Merkezi’ndeki resepsiyonda gördüm. Başkalarını nasıl etkilediğini veya simgelemede neler düşünüldüğünü bilemiyorum ama o iki üçgen bana Selimiye Camii’ndeki mimberin iki yanındaki şahane motifleri hatırlattı.
Öyledir, değildir bilmiyorum. Dediğim gibi daha gidip göremedim.
Dünya mirası listesindeki Selimiye’den böyle bir alıntı yapıldıysa çok güzel olmuş diyorum.
Kalın Sağlıcakla.