Birçok kişi için çikolata denildiğinde akan sular durmaktadır. Hüzünlüyken, mutluyken, sınav stresindeyken, sinirliyken, gururlanırken kısaca hayatımızın her anında kendine yer bulan, vazgeçilemeyen çikolata, sağlıklı olup olmadığı konusunda kesin karar verilemeyen ve çeşitleri itibariyle de farklı görüşlerin olduğu bir besindir.
Vatanı Mezoamerika olan, MÖ 460’dan günümüze kadar tüketilen kakao ve çikolata, Mayalar tarafından “Tanrının Yiyeceği” olarak adlandırılmıştır. Kakao, kakao ağacının meyvesinden elde edilen yağlı tohumun kurutulmuş ve fermente edilmiş ürünüdür. Çikolata ise kakao özü ile kakao yağı ve şekerin kombinasyonundan oluşmaktadır. Bu kombinasyondaki kakao özünün oranı çikolatanın koyuluğunu yani bitterliğini belirlemektedir. Kakao özü aslında birçok biyoaktif bileşeni barındıran kompleks bir besindir. Kakaonun yağsız kısmında vitaminler (B1, B2, B3, B9 ve K), mineraller, lif ve polifenoller bulunur. Bu polifenoller, hücre hasarına yol açan serbest radikallere karşı koruma sağlayarak antioksidan özellik gösterir. Antioksidan etkinlikleri sayesinde kalp ve damar hastalıkları ve şeker hastalığına karşı koruyucudur. İyi huylu olarak nitelendirilen kandaki HDL kolestrol düzeylerini artırdığı da bildirilmektedir. İçeriğindeki kafein ve teobraminin, kan-beyin bariyerini geçerek ve beyinde belirli reseptörlere bağlanarak mod ve bilişsel işlevleri iyileştirmektedir.
Çikolata tüketimi kadınlarda erkeklere göre çok daha fazladır. Tüketimi sonrası hissedilen iyi hal ve sakinlik ise mutluluk hormonu olarak bilinen, dopamin ve seratonin seviyelerindeki artış ile ilişkilidir. Menstrüasyon döneminde çikolata isteğinin, bu süreçte azalabilen magnezyum düzeyleri ve hormonal değişiklikler ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Ayrıca menstrüasyon döneminde artan enerji gereksinimi de çikolata tüketme isteğini uyarabilir. Bu dönemde azalan östrojen seviyeleri, duygusallık ve mutsuzluk yaratabilir. Çikolata tüketildiğinde ise artan seratonin ve dopamin salınımı kadınların daha iyi hissetmesine destek olur.
Çikolatanın temeli olan kakao çekirdeğine sanayide uygulanan farklı proseslerin kakao üzerine farklı etkileri olmaktadır. Daha fazla fermente olan kakao özünde daha yüksek oranda flavonoidler bulunurken, çekirdeğin kavrulma süresi uzadıkça antioksidan kapasitesi azalmaktadır. Öze eklenen süt ürünleri, şeker vb. katkılar biyoyararlılığını olumsuz etkilemektedir. Kakaonun mutfakta içecek olarak pişirilmesi ve dondurulması, polifenol içeriğini ciddi anlamda değiştirmez. Ancak fırınlama ile kek yapımı sonrasında antioksidan aktivitesinin %45’i kaybolmaktadır.
Bitter çikolata diğer çeşitlere oranla daha fazla kakao içerdiği için sağlığa etkisi çok daha fazladır. Bunun nedeni kakaonun çok güçlü bir antioksidan kaynağı olmasıdır. Beyaz çikolata eldesinde kakaonun kendisi değil yağı kullanılır. Bu yüzden diğer çeşitlere oranla çok daha yağlı ve kalp sağlığına etkisini yok denecek kadar azdır.
Sonuçta kadınlar çikolatayı seviyor burası net. Özellikle bitter çikolatanın yeterli ve dengeli beslenmenin bir parçası olarak beslenme düzeninde yer almasında ve sağlığı geliştirici etkilerinden faydalanılmasında bir sakınca yok. Önemli olan tüketim miktarı ve sıklığını dengelemek!