Değerli okurlar bu haftaki yazım, geçen hafta yazmış olduğum “İsveç’te yoksul bir Çingene anısı” isimli köşe yazımın genişletilmiş halidir.
Çingeneler yaşam düzeyleri itibariyle toplumsal yapının dışında ve geneli yoksullukla adeta et tırnak olmuştur. Çingene/Romanların yoksulluğunun temel kaynağı iktisadi ve içtimai yönden gelişimlerini tamamlayamamış olmalarından kaynaklanmaktadır.
Esasen yoksulluk/fakirlik kavramları insanoğlunun çok sık karşılaştığı bir olgudur. Sosyal refahtan pay alamama, zengin ile yoksul çatışmasına yol açmış süreçlerdir. Zenginler yoksulları sınıf egemenliği altında kendi çıkarları için sürekli kullanmışlardır. Kullanım şekli daha çok insan emeğini ucuz işgücü olarak kullanmasıdır. Yoksulluk tanımı: ”İnsanların günlük temel ihtiyaçların tamamını veya büyük bir kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olmama durumudur. Özellikle, yiyecek, içecek, barınma, giyim-kuşam gibi temel ihtiyaçlara zor erişmek veya erişememek” şeklinde tanımlanır. Bu tanımlama biçimleri ülkelerin içinde bulunduğu ekonomik gelişmişlikle farklılık gösterir. Ekonomisi güçlü olmayan devletler, toplum üzerinde bireylerin sosyal refahını yok etmeye kadar varan sonuçlar yaratır. Bir zaman sonra devleti yöneten siyasetçiler sorgulanmaya başlanır. Toplumsal yoksulluk ticari yaşama da büyük ölçüde etkiler. Toplumun tüm çalışan kesimleri kadar, farklı iş kollarındaki işveren konumdaki kişileri de servet kaybı ile tehdit eder.
Topluma ağır bir psikolojik travma olarak yansıyan toplumsal yoksulluk, aynı zamanda Sosyal sınıf çatışması içinde eşitsizliği derinleştirir. Sosyal kaos ortamı, çok ciddi güvenlik sorunları yaratır. Maalesef ülkemizde yüksek enflasyon nedeniyle temel ihtiyaçlarımızın temininde büyük zorluklar yaşamaktayız. Bu yaşanan ekonomik zor süreçleri bir yazgı olarak dayatan düşünceleri de görmekteyiz. “Allah bizi yoksullukla sınıyor” şeklindeki ifadeleri kullananlar yoksulluğu gizlemek, kabullendirmek amaçlı olduğu anlaşılmaktadır. Bunun diğer bir anlayış tarzı ekonomik yoksulluğu, Çingenelerin yoksulluk kaderi ile bir tutma anlayışıdır
YOKSULLUK KADER DEĞİLDİR. TOPLUMU YOKSULLUĞA İTENLERİN GERÇEĞİ GİZLEMESİDİR
Ülkemizin bugünkü ekonomik verilerini anlamak için ekonomik istatistiki bilgilerden daha çok market fiyatlarına bakılması yeterli olacaktır. Müzede tarihi eserlere baktığımız gibi fiyat etiketlerine bakıyoruz. Ama ne bakmak… Eskiden elimize aldığımız ürünün tarihine bakıp sepete koyardık. İnsanın eline aldığı ürünü tekrar rafa bırakması kadar insanın canını sıkan kadar kötü bir durum olamaz. Yaşam standartlarımızın en alt düzeye indiği bu günlerde Edirne özeliğine baktığımızda; haftanın her günü ilimize gelen Bulgar turistler, marketin tekerlekli sepetlerine sığdıramadıkları ürünlere bakmakla yetiniyoruz. Allah bizi yoksullukla sınıyor da Bulgar’ları Tanrı neden yoksullukla sınamıyor. Yoksa onlar sınavı geçtiler mi? Demek ki bu iş böyle değilmiş. Ülkelerin kullanmış olduğu paranın değeri ile orantılıdır. Doğru şudur ki; yoksulluk hiçbir zaman kader değildir, yoksulluğu yaratanların suçudur. Devleti yöneten siyasi erklerin temel görevi yoksullukla mücadele etmek, mümkün olduğu kadar vatandaşının refahı için olanaklar yaratmaktır. Yoksulluk adaletsizliktir, hem toplumda, hem de devlet içinde ahlaki çürümüşlüğü yaratır.
“Allah bizleri yoksullukla sınıyor” düşünceleri dini duyguların sömürülmesi, ekonomik başarısızlıkları örtme çabalarıdır. Allah hiçbir kulunu yaşamsal yoksullukla sınamaz. Yaşamsal yoksulluk her türlü kötülüğün başıdır. İnsanları çaresizliğe, açlığa mahkûm etmektir. Toplum içindeki ırk, dil,din, mezhep ayrımı gözetmeksizin ahlaki tüm değerlerin çöküşüdür.
Toplumsal yoksulluk içinde bulunan insanlar her türlü olumsuzluğa potansiyeldir. Yoksulluğun en belirleyicisi evdeki tenceredir. Gün gelir kaynamayan tencere intikamını çok sert alır. Kaynamayan tencere ev huzurunu, bozduğu kadar toplum huzurunu da bozar. Bir söz vardır. “Paran kadar itibarın olur” diye. Geldiğimiz durum maalesef böyle. Değerli okurlarım haftaya köşe yazım “ PARANIN İTİBARI” olacak. Yanlış anlaşılmasın “itibardan tasarruf olmaz!” demeyeceğim. Şimdilik diyeceklerim: Evinizdeki buzdolabı çeşitli yiyeceklerle dolu olsun, borcunuz olmasın, ceplerimizin bir köşesinde işe yarayacak kadar para olsun, aile mutluluğunuz daim, müziğin coşkusu hepimizin olsun.