Nevrûz geleneği, farklı devirlerde asırlardır farklı coğrafyada çeşitli boy ve milletlerin yaşattıkları bir gelenektir. Toplumlar bu geleneği, kendilerine göre mitoloji yahut dini temele oturtmaya çalışmıştır. Dolayısıyla her toplumun kendisine ait birtakım pratikleri ortaya çıkmış ve kültürel yayılma yoluyla da diğer toplumlara gelmiştir. Başta Orta Asya olmak üzere nevrûz kutlamalara geçmiştir. Başta Orta Asya olmak üzere nevrûz kutlamalarının M.Ö. IV. yüzyıla kadar dayandığı söylenir.
Nevruzun kaynağı ile ilgili olarak farklı görüşler ileri sürülmüştür, Bunlar içinde en fazla Türk, İran ve Yunan menşeili olduğu üzerinde durulmuşsa da kesin bir hüküm ortaya konulamamıştır. Şunu söyleyebiliriz ki; menşei ne olursa olsun nevrûz, çağlar boyu yeryüzünün muhtelif yerlerinde var olan kültürel bir olgudur.1
Kültürü şekillendiren önemli unsurlardan irisi mitolojik inanışlar ve bunlara bağlı olarak gelişen rivayetlerdir. Mitik inançlar ve meydana getirdikleri ahlâk felsefesi, örf ve âdetler ritüellerle de zenginleşerek bir davranış silsilesi oluşturmuştur. 2
Nevrûz, Türklerde ve İran’da bahar bayramıdır. Türkiye’de Nevrûz ile ilgili birçok tören düzenlenmektedir.3
Yapılan törenler, merasimler, mevsimsel ailevi (gündelik hayat) ve dini merasimler şenlikle üç ana gruba ayrılır. Bu mevsimlerden mevsimlere bağlı olanları toplumun kültürel hayatında önemli yer tutmaktadır. Mevsime bağlı merasimler, kışa bağlı merasimler, bahara bağlı merasimler ve güz mevsimine bağlı merasimler şekilden görülmektedir. Nevruz, mahrean Sede, Gül Seyilleri, Hâsıl Bayramı gibi bayram ve şenliklerde eski Türk inançlarının öncesinde bölgeye yerleşmiş olan yerleşik unsurlarının eski geleneksel yeni bir bayramdır. Yine Lale Seyli yöresel halkının eski ve milli şenliklerinden biri olup, Kızıl Gül (Gul-ı Surh) ve bazı yerlerde ise Bayçiçek şenliği gibi isimler ile düzenlenmiştir. Lale şenliği Nevruz bayramından sonra Nisanın sonu Mayısın başlarında laleler açıldığı dönemde gerçekleştirilmektedir. Bahar şenlikleri dışında güz mevsimlerinde de kutlanan özel ve şenlikler vardır. Bunlardan iri hasat bayramı olup gönümüzde şehir merkezlerinde de kutlanmaya başlamıştır. 4
Asırlar boyu uygulanan geleneğin XX. yüzyılın ilk çeyreğinde de bütün canlılığıyla yaşatıldığını bilmekteyiz. Devrin yazılı basın organlarından 21 Mart 1919’da Konya’da Ergenekon Bayramı’nın kutlandığı öğrenmekteyiz. Mustafa Kemal Atatürk, 21 Mart 1922’de Keçiören’de Ergenekon Bayramı ismiyle düzenlenen bir törene katılmıştır.
Türk kültüründe nevruz İslâmiyet öncesi, İslâmiyet sonrası ve günümüzde nevruz geleneği olmak üzere üç cepheli olarak kendisini gösterir.
Birincisinde, en belirgin vasıf olarak ateş kültü varlığı dikkatimizi çeker. Bir bakıma dünyayı canlandıran güneşin uzantısı olan ateş, pek çok medeniyette kötülükten arınmanın, aydınlığın, temizliğin ve bereketin sembolüdür. Tarım ve hayvancılığın ön planda olduğu bu devirde nevruz, üreme ve üretme için önemli sayılan gün olarak görülür. Nevruz günü Türkler için Ergenekon’dan çıkış günüdür. Ergenmek: tohumlamak, neslin devamını sağlama yeteneğine sahip olmak, ergen: buluğ çağına ermiş genç, ergenlik: yetişme hali, ergenen-kün (ergenengün): diriliş, çoğalış günü anlamlarına gelir.
İslâmiyet sonrası dönemde eskiye ait inanç ve pratiklerin bir kısmı bu döneme taşınmış ve yeni kültürde farklı anlamlar kazanmıştır. Anadolu ve diğer coğrafyalarda önceki pratik ve inançlar, çeşitli dini inanışlar ve menkabelerle, İslâmî kimliğe büründürülmüştür. 5
Nevrûz, değişik anlamlar içerir. Buna karşın bir ortak paydayı da anlatır. Bu da diriliş, canlılık ve yeniden doğuşu anlatmaktadır.
Nevrûz, ilkel toplumlardan günümüze dek kutlanan bir mevsim bayramıdır. Arkaik toplumların inanışlarında, zaman sıradanlığı, yerini mevsim törenleriyle zamanın kutsallığına bırakır. Bu kutsal zaman çeşitli törenlerle bayramlara dönüşür.
Nevruz katlamaları dünyanın değişik bölgelerinde; çeşitli toplumlarda ve milletlerde görmek mümkündür. Bu kutlamalardan bazıları büyük dinlerin bayramlarına denk düşürülerek yeniden güncelleştirilmiş ve yeniden isimlendirilmiş olarak devam ettirilmiştir. Hristiyanlıkta Paskalya Yortusu, Yahudilerde Pesah Bayramı bu tür bayramlardır. İran’da nevrûz, diğer pek çok inanışın yanı sıra, dünyanın ve insanın yaratılış günü olduğu için kullanır. Sasaniler döneminde İran’da hükümdarlar, nevrûz günü büyük şenlikler düzenlerler, halk ateş yakıp birbirine su serper, İran Tatarları ilkbaharda toprak dolu bir kaba buğday tohumları ekerler. Bunu yaratılışı anmak için yaparlar
İlkbahar kutlamaları, Sümerlerden, Dante’nin İtalya’sına, Eski Yunan’dan Çin’e kadar uzanır. Demeter 6 ilkbaharın başlangıcında yeni sürülmüş toprak üzerinde çiftleşir. XIX. yüzyıla kadar kuzey ve orta Avrupa’da devam eden bu geleneği anlamı berekettir. Sümerlerde ilâhların birleşmesi sonucu doğurganlığın ve bereketin artacağına inanırlar. Yapılan bu şenlikler, bütün dünyada zihnî yapıları ve dokularıyla hâlâ devam etmektedir.
Türklerde Nevrûz: Çin kaynaklarında, her yılın başında Hun hakanının karargâhındaki tapınakta âyinler düzenlediği belirtilir. Bu âyinlere 24 Hun boyunun başbuğlarının katıldığı anlatılır.
Marko Polo da seyahati sırasında, Türklerin ilkbaharda “Ak Bayram” dedikleri bir bayram kutladıklarını, bayramda aklar giyinerek yemekler yediklerini anlatır.
Dede Korkut hikâyelerinden “Dirse Han Oğlu Buğaç Han Boyunı Beyan İder Hanım Hey” adlı hikâyede, Bayındır Han’ın bir yazın bir de güzün boğayla buğrayı savaştırdığı ifade edilir. Burada geçen yaz ve güz, mevsim bayramlarını ima etmektedir.
Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın yazmış olduğu Şeçere-i Türk adlı eserlerde Ergenekon destanı anlatılır. Ergenekon’dan çıkış Türkler için bayram olarak kutlanır.
Nevruz kutlamaları hem sarayda hem de halkın arasında kullanmıştır. Selçuklu sultanlarının saraydaki bu kutlamalarını nizamülmülk’ten öğreniyoruz. Osmanlı sarayında büyük törenlerle kutlanmaktaydı. Sarayda öğreniyoruz. Osmanlı sarayında büyük törenlerle kutlanmaktaydı. Sarayda hekimbaşı misk, amber ve çeşitli baharatlardan macun hazırlar ve nevrûz günü padişaha sunardı. Nevruziye töreni denen törenlerle padişaha donanmış atlar, silahlar, kumaşlar vs. hediyeler takdim edilirdi. Buna “Nevruziye pîşkeşi” denirdi. Bu pişkeş saraydaki diğer mühim şahsiyetlere de verilirdi.
Nevruz macunu yanın sıra S harfi ile başlayan yedi çeşit yiyecek ‘Susam, Simit, Sarımsak, Süt, Salep, Su, Safran vd.) yenir, Bunların şifa vereceğine inanılırdı. 7
Son yıllarda Nevrûz Bayramları önem kazanmıştır,
Nevrûz’un sözcük anlamı: Nevrûz Farsça bir sözlüktür. Nev, yeni, rûz, gün, nevruz, yeni gün demektir. Nev hecesi ile başlayan başka Farsça sözcükler de dilimize girmiştir. Örneğin; Nevbahar ilkbahar, nevzat, yeni kişi, yani çocuk, nevcivan, yeni yetişin genç Vb.
Nevrûz, Orta Doğu ve Ön Asya halklarınca yeni yılın başlangıcı, bahar bayramı olarak benimsenen bir gündür. 8 Ülkemizde Nevrûzla ilgili olarak bazı törenler düzenlenmektedir.
Şimdi bu törenlerden bir örnek vereyim. 9
Uzun yıllardır birçok ülkede yaygınlaşmış olan Nevrûz Bayramı İdil boyu Tatarlarında da bütün yönleriyle kutlanmıştır. Bu konu hakkında çeşitli kaynaklara ve bugüne kadar korunmuş geleneksel türkülere dayanarak fikir yürütülebilir. Ünlü tarihçi Şinahabetdin Mercani XIX. yüzyılda yazdığı “Mustafadu’l-ahbar” adlı kitabında Bulgarlar devrinde yazılmış eski eserler arasında “Nevrûz beyitleri” adlı eseri anar. Bu esere dayanarak yazar, geçmiş zamanlarda Nevrûz bayramının nasıl yapıldığı hakkında da bilgi verir. O şöyle söylemektedir: “Bundan 150 sene önce, Mart ayında büyük bir kızak hazırlayıp, kırk elli kişi toplanır ve köyün bir başından öteki başına kadar Nevrûz deyip yürürlermiş” Ş. Mercani bu bayramın bütün köylerde de yapılışına dikkat çekmektir.
Bulgar devrinde, gerçekten de, Nevrûz bayramını uygun zamanına ve şartlarına denk getirmek için şiirler, beyitler söylenmiş, o şiir ve beyitlerin çoğu bizim zamanımıza gelip ulaşmıştır.
Ülkemizin köylerinde Nevrûz Bayramının beyitlerinin kaydedildiği el yazması kitaplar vardır ve “Nevruznameler’in yazıldığı Nevrûz direkleri bulunur. Onlardan Nevruz Nevrûz Bayramının eskiden bizde kimler tarafından ve ne şekilde bayram edildiği hakkında bilgi bulmak mümkündür. Eski zamanlarda Nevruz ayı yani bahar gelince gençler ve öğrenciler, ev ev dolaşıp, ev sahiplerini ilkbaharın gelmesi nedeniyle kutlamış, türkü söyleyip, şiir okumuş, iyi dilekler dilemişlerdir.
Aç kapını giriyoruz,
Nevrûz deyip geliyoruz.
Hayır, duası ederiz,
Yemek ikramı bekleriz.
Nevruz kutlu olsun.
Sonrasında para veya et, yağ, yumurta, un, bal gibi erzaklar isterlermiş. Onlar, topladıkları erzakla bayram ziyafeti düzenler, sonra ilgi çekici gösteriler yaparlarmış. Kutlama ve dilekler bir karış boyundaki uzun kâğıt kurdelelere tüyden kalem ile kenarlarına güzel bir süs işlenip yazılırmış. Bu kâğıt, boyanıp süslenen direğe yapıştırılır dolaştırılırmış. Direğin iki ucuna boyuna asmak için ip bağlarmış. Bu tip yazmaları bilimde “Nevrûz direği” olarak ifade ederler. Nevrûz direkleri Kazan’ın çevre köylerinde bulunur. Onların bir örneği Tataristan Devlet Müzesinde ikincisi ise G. İbrahimov Dil, Edebiyat, Sanat Enstitüsü’nde korunmaktadır.
Nevruz ayında okunan şiir parçaları halk arasında epeyce yayılmış durumdadır. Onların sürekli işlenip düzenlenmesiyle, XIX. yüzyılda “Nevrûz Destanı” denilmesi mümkün olan bir eser ortaya çıkmıştır.
Bu “Kitab-ı Kıssa-y Nevrûz” adıyla 1896 yılında Kazan’da müstakil bir kitap olarak basılmıştır. Kitabın konusu kısaca şeyledir. Bir adamın iki kızı erkek kıyafeti giyip medreseye okumaya giderler. Kızlar yedi yıl boyunca okurlar, onların kız çocuğu olduğun hiç kimse anlamaz. Yedi yıldan sonra kızların sırrı ortaya çıkar ve bunlar medresede kaçmaya mecbur olurlar. Memleketlerin dönerken kızlar, vardıkları her köyde kendilerine adanmış “Nevrûz beytini” söylerler. Bu iki kız vakasını öğrenciler Nevrûz günlerinde severek okumuş olmalılar. Neden denilirse, adı geçen kıssada bu durum sıradan ir Nevrûz beyitti ile örülmüştür:
Ahmet beyin kızı var
Gelirim diye sözü var
Söylendiğinde kendi var
Nevrûz kutlu olsun
İki güzel kızı var
Bize faydalı sözü var
Vermeyi hediyesi var
Nevruz kutlu olsun
Hem bayramın hem de onunla ilgili geleneğin söylenegeldiği türkü ve dörtlüklerin asıl anlamı yalnızca Nevrûz değil, ilkbaharın gelişini e kutlamaktadır. Bazı metinler bunu gösterir:
Kış gitti yaz geldi
Ördek ile kaz geldi
Bülbül gibi ses geldi
Nevruz kutlu olsun
Yukarıda belirttiğim bayramlarda söylenen türkü ve dörtlüklerin ikinci teması, bu olaylar sırasında kız gözlemektir. “Kutlu olsun ilkbahar” diye adlandırılan dörtlükte:
Öfkelenme bizlere,
Diyelim doğrusunu sizlere,
Biz geldik kız gözlemeye
Kutlu olsun ahar!
Şeklinde söylenir.
Nevruz her şeyden önce geçlerin bayramıdır. Bayram olunca türlü oyun ve eğlence vasıtaları bulunmuştur. Demek ki gençlik ve bahar bayramı olan Nevrûz yalnızca bir gelenek bayramı değil, baharı karşılamakla beraber aynı zamanda bir türkü söyleme, eğlenme, oyun, gülme bayramıdır:
Kızlar kızlar dinleyin
Nevrûz geldi oynayın,
Sucuk, yumurta, kaymak, yağ
Hazırlayalım biz haydi,
Nevrûz Nevrûz!
Nevrûzu kutlayıp, köyden köye dolaşan öğrenciler “çip çip (bili bili)” deyip, insanlara ilkbaharda civcivlerinin çok olmasını dilemişler ve bunun için ev sahiplerinden yumurta istermişler.
Bili bili güzelcik
Yumurtası yukarıcık
Ak Tavuk gök tavuk
Allah versin çok tavuk
Böyle söylemenin ve yumurta isteminin de bir sırrı vardır. Çünkü eski inanışlara göre, yumurta, zenginlik ve de ailenin sağ salim yaşayıp gelecek günlerde çoğalmasının sembolü olmuştur. Uzun zamanlar insanlar dünyanın bir yumurtada yaratıldığını düşünmüşlerdir.. Aynı zamanda “bili bili” diyen gençlere bir hediye vermek de bu törenin bir şartı olmuştur. Gençlerin söylediği sözlerin mucizeli gücüne yaşlılar, hiç şüphesiz inanmışlardır. Bunu unutmayarak gençler, kendi dörtlüklerinde, hatta ev sahibini bile uyarmışlardır.
Git git ak tavuk
Folluğa bırakır ak tavuk
Nine dede evde mi?
Bir yumurta verir mi?
Demirciye giderim,
Demir tokmak alırım,
Vurup başını yayarım.
Çok evvelki zamana gelirsek, ilkbahar bayramının gelmesi eski inanışlarda bitki tanrılarının, daha da eski çağlarda isi bitkilerin kışın ölüp, ilkbaharda yeniden dirilişi hakkındaki mitler ile ilgilidir. Yani 21 Mart, tabiat dünyasının dirilişini kutlamak üzere insanlık tarihindeki en eski adetlerden birisidir. 10
Kaynaklar