Temelleri 1863 yılına dayanan, Osmanlı’nın kurduğu ilk Türk Bankası olan, Kurtuluş savaşı döneminde önemli katkılar sağlayan, 1937 yılında çıkarılan özel bir kanunla T.C.Ziraat Bankası’nın kurulduğunu biliyoruz.. Kredi desteği ileköylünün ve üreticinin yanında bankacılık sektöründe hizmet veren , %100 kamu kontrolünde olan ve ülkemizin en büyük Bankası, muhtelif konularla gündeme gelmeye devam ediyor. Bunun yanı sıra mağduriyet yaşadıklarını arşa çıkan feryatlarıyla sosyal medya ortamında dile getiren banka emeklilerinin, üyesi olduğu, T.C. Ziraat Bankası Personel Vakfı’nın batışına da değinmeden geçemeyeceğim. Çünkü yaşamımın en güzel yıllarını, kamu görevimin büyük bir bölümünü Ziraat Bankası’nda yerine getiren ve emekli olan biri olarak yaşananlardan büyük üzüntü duyuyorum.
Bilindiği ve hatırlanacağı üzere T.C. ibaresi Ziraat Bankasına özel bir yasa ile verilmiştir. Ancak geçtiğimiz yıllarda T.C. ibaresinin tabelalardan, logolarından çıkartılması kamuoyunda tepki ile karşılaşılınca “çağın gereği, marka değeri unutulmasın“ diye kaldırıldı açıklamaları yapılmıştı(ama ben T.C ibaresini kullanmaya devam edeceğim çünkü bundan gurur duyuyorum). Daha sonra da Siyasi iktidar tarafından bankanın Varlık Fonu’na aktarıldığı açıklamaları günlerce eleştiri konusu olmuştu.
Özelleştirilecek denilerek 2000’li yılların başlarında, binlerce banka çalışanı emekliye zorlandı, başka kurumlara verildi. Usulsüz kredi verilmeleri , iktidara yakın basına reklam pastasının en büyüğünün verilmesi, sınavların para toplama aracı olarak kullanılması, bankanın açıklarının izah edilememesi, bankanın kuruluşlarının bir bir satılması, Tandoğan’daki Genel Müdürlük binasında bile bankanın kiracı durumuna düşürülmesi. İktidar Mv yakınının borçlu AVM’sinin, simit sarayının devir alınması, spor kulüplerinin borçlarının üstlenilmesi, medya gruplarına kredi desteği, her yıl artan görev zararları gibi konular kamuoyunun gündemine geldi.
Geçtiğimiz haftalarda da Sayıştay raporlarından öğrendiğimize göre Virgin Adalarında malum şirkete 1.636 milyar dolarlık kredi verilmesi ,(Genel Müdürlük siyasetin etkisinde olmasaydı bu krediyi vermezdi, o halde verdirildi demek daha doğru olsa gerek) Yönetim kurulu üyelerine verilen yüksek maaş ve ikramiyeler ile limitsiz kredi kartı harcamaları en son gündeme gelen konular. Halen tartışılmasına devam ediliyor. Sanatçı S.O.ın kredi borçları ötelenirken, asıl amacı çiftçinin üretim yapmasına katkı sağlamak olan bankanın bu işlevinden de uzaklaştırıldığını söyleyebiliriz.
Bugün hayatta olan ve bir zamanlar elektronik ortamın, hatta elektriğin dahi olmadığı yıllarda, gecesini gündüzüne katarak, hiçbir beklentisi olmaksızın sadece bankanın ve ülkenin başarısı için çalışan Ziraat Bankası emeklilerinin durumuna bir bakalım.
Kamu oyunda yanlış bir olgu var! Emekli olanlar emekli maaşlarını bankadan, banka olanaklarından yararlanarak almıyorlar. Her devlet memuru, işçisi gibi onlar da SGK’dan maaş almaktadırlar. Tüm samimiyetimle ifade ediyorum ki emekli olunca kendilerini çok ama çok yalnız hissettiler. Gerek banka, gerekse çalışanları onlara mesafeli davrandılar. Onlara değer ve önem verilmedi, verilmiyor da!. Kuruluş yıldönümlerinde hatırlanmadılar bile!, Bankaya geldiklerinde tanınmadılar. Bankanın sosyal ve mali olanaklarından yararlanamadılar. Bu yüzden yürekten bağlı oldukları bankadan soyutlandılar. Bankanın önünden geçerken bile gözyaşlarını tutamadıkları anları oldu. Bir ilgi, saygı beklediler o da ne yazık ki olmadı.
Kredi kartlarından aidat alındığını, kiralık kasalarından mensup indirimi uygulanmadığını ifade eden yüzlerce emeklisi olduğunu sosyal medya paylaşımlarından görüyoruz. Vefat eden arkadaşlarımızın cenaze törenlerinde bankanın çelengini göremedik , şahsen bu konudan oldukça mütessirim.Cenazelere katılan arkadaşlarımızın bu yüzden oldukça tepkili ve üzüntülü olduklarına da tanık olanlardan biriyim. Asırlık çınarın emeklisine bunları reva görmemeliydi diye düşünüyorum.
Şimdi de Ziraat Bankalıların mağduriyetlerine ve yüksek sesle feryadlarına neden olan T.C.Ziraat Bankası Personel Vakfı konusunda kanayan yaraya parmak basmak istiyorum. Banka çalışanlarının sosyal yardımlaşması, dayanışması amacıyla 1981 yılında kurulan Vakfın üyeleri ülke çapında hizmet veren 40 bini aşkın banka çalışanı. Vakıf, sosyal yardımlar ve sosyal güvenlik bölümlerinden oluşuyor. Üyelerinin maaşlarından yapılan kesintilerle memnuniyet veren hizmetler sunuyor. Borç para(tabi ki faiziyle) veriyor. Çeşitli ürünlerde, araçlarda kampanyalar düzenliyor. Emekli olduklarında sosyal yardımlar bölümü toplu para ödeme, Sosyal Güvenlik bölümü üyelerine ömür boyu emekli maaşı vaadinde bulunuyor. Dinlenme kampları kuruyor ve işletme hizmeti veriyor. Araçlar alıyor, gayrimenkuller alıyor. Çok sayıda iştiraklerde bulunuyor. İnşaat malzemeleri satış yerleri, benzin istasyonları açıyor. Konut yapıyor, satıyor. Ziraat Bankası kuruluşlarına ortaklıklar, hisseler vs. vs daha birçok işlere giriyor.. Kısacası bir yükselme devri yaşıyor ve Oyak’tan sonra Ülkenizin en büyük vakfı konumuna geliyor.
Ancaak, kısa bir süre sonra bu büyümeyle birlikte sıkıntılar da baş gösteriyor. 1990’lı yılların ortalarında 40 bin üyenin gidişattan tedirginlikleri ortaya çıkmaya başlamıştı.. O yıllarda ben de banka çalışanı ve Vakfın Sosyal Yardımlar bölümü üyesiydim. Çalışanlarla sorunları her zeminde paylaşıyor, tartışıyorduk. Adaletli uygulamalardan, haksızlıklardan, birtakım yolsuzluk söylentilerinden, adam kayırmacılığından, dayatmacı, demokratik olmayan seçim yöntemleri tabanın sızlanmalarına neden oluyordu.Vakfın değişmez delegeleri ise İl ve bölge müdürleriydi. Kimse aday olmaya cesaret edemezdi. Olanlar da ya sürgün edilir, ya da banka olanaklarından mahrum edilirlerdi. İlk adaylığımı açıkladığımda kısa bir süre sonra ilçe şubesine tayin edilen biriyim ben de . Bu konuda yıllarca verdiğim mücadelem de sonuçsuz kaldı ama yılmadım.
Yıllarca vakıf çalışmalarını,olumsuzlukları, kötü gidaşatı yakınen izledim, bilgi ve yeterli donanıma sahip olduğumda her şeyi göze alarak Vakfın Edirne delegesi olmak için 1998’de adaylığımı tekrar açıkladım.Seçim bildirgemi il bazında tüm çalışanlara ulaştırarak, görüşmeler yaptım. Güzel bir kampanya yürüttüm ve arkamda önemli bir güç olduğunu gördüm. Banka çalışanlarına dolayısıyla Vakıf üyelerine yapılan baskılara, empozelere rağmen önemli bir fark ile delege seçimini kazandım.
Ankara’da toplanan Vakıf Genel Kurulu, ülkemizin dört bir köşesinden gelen delegelerle yapılıyordu. Yukarıda da ifade etiğim gibi kongre genelde değerli müdürlerimizden oluşuyordu. Üç yıl boyunca kürsüden ilk söz alanlardan biri oldum. Ben söyledim, onlar dinledi. Vakıfın adaletsiz, kayırmacı, baskıcı ve kötü yönetim uygulamalarını yüksek perdeden her yıl dile getirdim. Vakıf yönetimiyle sürekli yazıştım. Vakıf konusundaki çalışmalarımın tamamını sizlerle paylaşmaya çalışsam Gazetemizin bir sayısını buna ayırmak gerekecek. Öneri ve eleştirilerimi çekinmeden ifade ettiğim konuşmalarım, uyarılarım Vakfın tozlu arşivlerindedir.
1998 yılı ilk genel kurul konuşmamda özetle; “Bu gidişat iyi değildir, 40 bin üyemizin katkılarıyla büyüyen vakfı doğru dürüst yönetemez iseniz yakın bir zamanda Vakıf için Ötenazi(Bitme-tasfiye)istemek zorunda kalacaksınız. Acilen tedbir alınız, bankamız çalışanları yani üyeler dertlidir. Vakıf senedi(Tüzüğü)mutlaka değiştirilmelidir. Banka çalışanlarını mağdur etmeye hakkınız yoktur. En ücra köşemizdeki banka çalışanının duygularına tercüman olarak, bu işi beceremiyor iseniz bırakın.” dedim.
Daha sonraki genel kurullarda da kısaca“Vakıf zarar ediyor, zararı da üye aidatlarından karşılıyorsunuz, Vakıf taşınmazlarını düşük kira bedelleriyle kiraya veriyorsunuz, düşük bedelle satıyorsunuz bunlar peşkeş çekmek değil midir? Kartem A.Ş.’ye yıllardır gelirlerimizi hortumladınız, yazılı soru önergemize cevap vermiyorsunuz, emekli olanlara nemalandırmadan vazgeçtik birikimlerini bile vermiyorsunuz. Yıllardır vakıfta sahte avukat çalıştırıyorsunuz, kulağımıza hergün yeni bir yolsuzluk iddiaları geliyor, bu ne sorumsuzluk, bu ne ciddiyetsizlik, bu keyfi ve kötü yönetimle bir yere varamayız. Hesabınızı verin, istifa edin Arkadaşlar.”ifadelerini kullandım. Üç yıllık görev sürem2000’de bitmiş, bir yıl sonra da emekli olmuştum. Sonra ne oldu dersiniz?
Banka çalışanlarının büyük umutlarla üye olduğu, çoluğunun çocuğunun rızkından kesilerek gönderilen kesintileri ile büyük bir vakıf haline gelen, kuruluşundan itibaren , Genel Müdürlükteki daire müdürlerinden oluşan yönetim kurulları ile idare edilen, T.C Ziraat Bankası Personel Vakfı 2002 yılında tasfiye(dağılma)kararı almak zorunda kaldı. 18 yıldır tasfiye süreci devam ediyor. Bankanın bu süreçte sessiz kaldığını görüyoruz. Başka vakıflara yardım edilirken mensuplarının vakfına neden yardım edilmedi! Düşündürücüdür. Gerçi banka ile vakıf iki ayrı tüzel kişiliktir. Ancak, icraatlarda bir illiyet bağı olmadığını söylemek te zor değil. Seçimlerde bile bankanın mühürlü zarfları kullanılıyordu. Vakfın tasfiye sürecine girmesinin ve batmasının sorumluları, saydam olmayan, iyi yönetemeyen, kendi bildiklerini okuyan, öneri ve eleştirileri dikkate almayan, bilmedikleri işleri vakıf işlerine katan yönetimler, sorumluluklarını yerine getirmeyen denetimler, sözde delegeler ve basiretsiz vakıf yetkilileridir.
Trilyonlarla ifade edilen nakit, taşınmaz ve taşınır değerlere sahip, ülkemizin 2. büyük vakfının içi boşaltılmış ve batırılmıştır. Yazık ama çok yazık. Burada sormak lazım, Vakıf yolsuzluk mahalli olmamış ise neden batmıştır? Binlerce Ziraat Bankası emeklisinin hakları heba edilmiş, hak ettikleri toplu paralarını alamamışlar ve emekli olduklarında ek maaşlarına kavuşamamışlardır. Bu insanlar haklarını alacakları, adaletin sağlanacağı,mağduriyetlerine son verileceği günü beklemektedirler. Bu gün kala-kala elde bir arsa kalmıştır. Satılması halinde 5000’den fazla üye kendilerine, haklarının çok çok altında düşecek paranın ödenmesini bekliyorlar. Satılamaz ise o arsa başka bir kuruluşa devir edilecek ve vakıf fesih edilecektir. Vakıf zedelerin de arşa çıkan feryatları, vakıf yöneticilerine ettikleri beddualar ömürlerinin sonuna kadar devam mı edecektir?Tüm bunlar bu konuyu soruşturmak için yeterli bir neden değil midir?
Bu Ülkede hak, hukuk ve adaletten bir kırıntı mevcut ise belki onların mağduriyet ve arşa çıkan feryatlarına çare olur diye düşünüyorum.