Edirne il merkezinin su ihtiyacının karşılandığı Kayalı köy barajında aşırı kuraklık nedeniyle dip durumda olan su seviyesi üzerine DSİ’nin vanaları kapatacağını bildirmesi üzerine Belediye son çare olarak isale hattına Süloğlu göletinden su bağlantısı yapmak zorunda kaldı. Bağlantı yapılabilmesi için 36 saat kente su verilemeyeceğini bildirdi. Sen misin bunu yapan? Sosyal medyada abuk subuk paylaşımlar, hakaretler havada uçuştu. Belediyenin santralı da yoğun aramalara sahne oldu.
Belediyenin seri ve disiplinli çalışması ile su sıkıntısı bazı bölgelerde hissedilmeden verilen süreden önce bağlantı yapıldı ve sıkıntı giderildi. Altyapı çalışmalarında olduğu gibi bazı kesimler bu konuda da yine çok sabırsız davrandılar. Sorumlu Belediyedir düşüncesi ile yazdılar, çizdiler. Gerçekleri bilseler inanıyorum ki düşünceleri de farklı olurdu.
Gelin gerçeklere bir bakalım.
Dünyayı ve ülkemizi sıkıntılı günler bekliyor su konusunda. Geçtiğimiz yıllarda yağmayan kar, az yağan yağmurlar barajlardaki su seviyesini oldukça düşürdü. Göller kurumak üzere, sulak alanlar oldukça tok oluyor. Köylünün ektiği ürün çıkmıyor.
Tüm dünyada olduğu gibi küresel ısınmaya bağlı olarak iklim değişikliği, çevre kirliliği, bilinçsiz ve aşırı tüketim, hızlı nüfus artışı, endüstriyel atıkların arıtılmadan doğrudan su kaynaklarına karışması gibi tatlı ve temiz su kaynakları yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Düzensiz yağışlar sele ve baskınlara neden olurken, yeraltı sularını beslemek yerine nehirler aracılığı ile denizlere akıyor. Dolayısıyla yüzey ve yeraltı su kaynaklarının hızla tükendiğini görüyoruz. Artık kuraklık korkutucu boyutlara doğru gidiyor.
Dünya halklarını tehdit eden bu sorunun çözümü için yeni politikalar üretilmesine şiddetle ihtiyaç vardır. Yeni anlayışlar, yeni teknolojiler geliştirilmelidir. Sadece tüketimi ön plana çıkaran faydacı kapitalist yaklaşımlardan vazgeçilmelidir. Aksi halde hem insanoğlu için, hem bütün canlılar için büyük bir felaket senaryosu kapıda beklemektedir.
Ülkemizde özellikle trakyada tarım alanlarımızın fazlalığı göz önüne alınırsa ve nüfus yoğunluğu da göz önünde bulundurulursa, su ihtiyacı da sürekli artmaktadır. Kaldı ki susuzluğun tarımsal ürünlerimize de zarar verdiği ortadadır. Meteoroloji verilerine göre yağmurlar geçen yıla oranla %25 oranında azalmaktadır. 10 yıl önce 40-50 metrelerde bulduğumuz yeraltı sularını bugün 80 metrelerde bulabilmekteyiz. Bu da önümüzdeki yıllarda su kıtlığı yaşayacağımızın belirtisi değil midir?!
Tüm bunlara rağmen her alanda olduğu gibi su israfında da ön sıradayız. Rant için yeşil alanlar, ormanlar yok ediliyor. Ağaçlar kesiliyor, ormanlar yakılıyor. Bir süre sonra da imara açılıyor. HES’lere, maden aramalara, taş ocakları açılmasına izin verilerek ormanları talan ediyoruz. Geleceğimizi hiç düşünmüyoruz. Devlet projesi diyerek su kaynaklarımızı, doğamızı , sularımızı yok ediyoruz.
Ülkemizde sahipsiz afetlerin başında kuraklık geldiğini iktidarı ile muhalefeti ile siyaset kurumu görmek zorundadır. Kuraklığın dünyada görülen 31 doğal afet içinde en tehlikeli olduğu bilinmelidir. Bilinmediği için kuraklığın afet sayılacağına dair bir kanun dahi çıkarılamamıştır. Hava-su-iklim bir bütün olarak ele alınıp reformların çoktan ve acilen çıkarılması gerekirdi. Her gün gündem değiştirerek kamuoyunu oyalayanlar artık gündemi bu alana taşımalıdırlar.
Ayrıca yine geç olmadan Ulusal bir su politikası oluşturulmalı, kapsamlı, uzun vadeli bütüncül bir SU YASASI hazırlanmalıdır. Su savaşları başladığında geç kalmış olabiliriz.
Su kesintisi yapıyor diye Belediyeyi topa tutan insanlarımız umarım bu satırları okuduktan sonra daha anlayışlı davranacaklardır. İnsanın susuzluğa sadece 10 gün dayanabileceğini akıldan çıkarılmamalı ve su israfı konusunda daha duyarlı olmak zorundayız.. Çünkü Ülkemiz sanıldığının aksine su zengini bir ülke değildir. Dünya ve ülkemiz resmi kurum verileri bunu gösteriyor.
Netice itibarıyla Su yoksa Hayat ta yoktur sözünden hareketle sıkıntı yaşamamak için acil önlem almak zorunda olduğumuzu önemle ifade etmek isterim.