Mühendis kaldıkları çadırın duvarındaki cam gibi bölmeye bağlanmış aynaya bakarak söylendi.
“Saç sakal birbirine karışmış, hadi sakal tıraşını kendim olurum ama saç tıraşı lazım.”
Arkadaşları zaman zaman jipi alıp yakın kasabaya giderlerdi. O gün de gitmişlerdi.
Fakat o, doğanın ortasındaki yaban hayatından zevk alarak arazide kalmayı yeğlemişti.
Sondajda çalışan işçiler bir iki kilometre yakınlarında bir köyden bahsediyorlardı. O köyde berber olup olmadığını sorduğunda işçiler var olduğunu söylediler. Yürüyerek gidebilirsiniz mühendis bey dediklerinde karar verdi. Köye gidip saç tıraşı olacaktı. Yalnız mühendisin bir kusuru vardı. Doğumu çok zor olmuştu. O yıllarda sezeryan pek yapılmıyordu. Zor doğumlarda kaşık tabir edilen bir aletle bebeğin başı tutulup çekilirdi. Bebeğin kafası ezilerek biraz uzar, sonradan bebek büyüdükçe normale dönerdi.
Bizim mühendiste kafanın bir tarafı normale dönmüş fakat diğer taraf biraz kısa kalmıştı. Devamlı gittiği berber kafanın yamuk tarafındaki saçları biraz daha uzun bırakarak görüntüyü kurtarabiliyordu.
Uzatmayalım ilk tatil gününde mühendis tarif edilen köye gitti. Köy kahvesinde berberi sorduğunda kahveci, “Hemen yan taraf” dedi.
“Hasan ocağa sen bakıver.” deyip yan tarafa geçtiler.
Meğer kahveci aynı zamanda berbermiş.
Berbere girdiklerinde mühendis ortamı pek beğenmedi. Hijyen hemen hemen yoktu.
Berber önlüğü bağlayıp makasla tıraşa başlayacaktı.
Mühendis bir baktı tarağın da birkaç diş kırıktı.
Gayri ihtiyari ağzından şu cümleler döküldü:
“Böyle berbere, böyle tarak
Bendeki şansa bak.”
Berber epey bozuldu ama renk vermedi. Tıraşa devam etti. Etti ama yamuk kafada araziye uygun gittiğinden mühendisin kafa iyice yamuk görünüyordu. Kırık dökük aynadan gördüğü mühendisin bir şeyler söylemeye hazırlandığını görünce ondan önce davranıp
“Böyle başa böyle tıraş
Sen bir daha gelme arkadaş” deyiverdi.
Eskiden köylerle şehirler arasında kültür farklılıkları olabiliyordu. Şimdi en uçtaki köylere dahi asfalt uzatıldı. Diğer etkenlerle birlikte bu kültür farkı sıfırlandı.
Yazıyı tatlıya bağlayabilmek için bir fıkra anlatayım.
Devamlı susuzluk çeken bir köpde adam sakal tıraşı olmaya berber koltuğuna oturmuş. Berber sabunlamak için fırçayı eline almış. Fırçaya tükürdükten sonra sabunlayıp adamın yüzüne sürmüş. Adam iğrenmiş ama bir şey de söyleyememiş. Tıraştan çıkınca kahvede oranın köylülerine “Bu ne biçim iş.” diyerek olayı anlatmış.
Köylüler “Oğooo beyim berber size torpil yapmış, bizim yüzümüze tükürüp de sabunluyor.” demişler.
Argoda çok konuşan birine “Kes tıraşı!” derler.
Benim de “KES TIRAŞI!” diyeceğim çok kişiler var ama susuyorum.
Ne olur siz bana “Kes tıraşı!” demeyin. Yazmaya devam edeyim.
Kalın Sağlıcakla…