Şiddet… Kadına saldırı… Kutuplaşma… Bu konular gündemden düşecek gibi görünmüyor. Bu olayların ‘pik’ yaptığı sıralarda yazmıştım, azalacağını da umut etmiştim.
Ne gezer; sanki o düşünce ve tavırda olanlar birbirleriyle adeta yarış halindeler. Biri eski eşine veya ayrılmak isteyen eşine bıçakla saldırıyorsa, diğeri silahla kusuyor içindeki kini. Nasıl kindir bu, gözü hiçbir şey görmeden sanki düşmana saldırır gibi saldırıyor. İnsan çok kötülük görmeyince düşmanına bile böyle saldırmaz…
Psikolog-Eğitimci Prof. Dr. Üstün Dökmen’in gecen hafta sonu bir televizyon kanalında bu konularda değerlendirmeleri vardı. Dökmen, söylemini siyasilere, liderlere, devlet yetkililerine dillerine hâkim olmaları yönünde önerilerde de bulundu. Hele hakaret içerikle sözlerden kaçınmalarını, bu sözlerin halka da kötü örnek olduğunu da belirtti.
Dökmen, aile içi olayların nedenlerini açıklarken önce kendisinden örnek verdi, eşinden ayrılmış olsa, aynı mahallede veya köyde oturamayacağını, çünkü meşrebine ters düştüğünü söyledi. Ayrılmanın dünyanın sonu olmadığını, eşler sorunlarını çözemiyorsa, anlayışla, güzellikle ayrılıp yollarına devam etmelerini tavsiye etti. Dökmen özetle, “Kadın çalışıp erkek iş bulamadığı için eşinin eline bakıyorsa, anlaşmazlık da hat safhaya varıyor. Kadın ayrılmaya kalkıyor, eş buna razı olmayınca ya bıçak konuşuyor, ya silah.” dedi. Dökmen, devletin mutlaka işsizliği ortadan kaldıracak çalışma yapmasını, başarırsa bu tür olayların önemli ölçüde azalacağını öne sürdü.
Dökmen’in açıklamalarını paylaşmayı planlarken Ankara’da evlerine gelen ikiz kardeşlerden birini darp edip diğerini bıçakladıktan sonra çekiçle öldüren 13 yaşındaki çocuğun bilgisayar oyunu nedeniyle arkadaşlarıyla kavga ettiği, daha sonra intihar ederken ip kopunca kurtulduğu haberini okuyunca sarsıldım. Akıllara durgunluk verecek bir olaydı bu. Şiddet bu yaştaki çocuklara kadar ulaştı mı diye geçirdim içimden…
Bu haberin ardından Silivri Cumhuriyet Mahallesi'nde Erdem D. isimli şahıs, eski karısı Tülay Sivil ve Mesut Sivil'i yaşadıkları evde öldürdüğü haberi düştü internete.
Bir vahşet haberi daha, “Sevgilisinin boğazını falçatayla kesen, tecavüz edip şiddet uygulayan şahıs hakkında 53 yıla kadar hapis cezası istendi. Şahsın, bir arkadaşıyla birlikte genç kızı domuz bağı ile bağlayıp bir çuvala koyduğu ve aracıyla çuvalın üzerinden geçtiği öğrenilirken kendisini ‘Pişmanım ama abartılıyor’ diyerek savunması pes dedirtti.”
Bu pandemi döneminde saldırganlık, taciz hız kesmiyor, hem de sanıklar ağır ceza almalarına rağmen…
Son örneğe geçelim. Başkentte geçirdiği kaza sonucu AÜ Tıp Fakültesi Cebeci Hastanesi Çocuk Yoğun Bakım Servisi'ne kaldırılan çocuğun yakınlarının, çocuklarının öldüğünü sanıp sağlık personeline saldırı girişiminde bulunmasına ne demeli?..
Sağlık çalışanları yoğun bakım kapısının arkasına tıbbi cihazları koyarak korunmayı başarmış. Yoksa ne olurdu Allah bilir...
Çocuklarını kurtaran sağlıkçılara şimdi ne diyecekler, yüzlerine nasıl bakacaklar acaba merak ediyorum. ‘Biz ne yaptık?’ deyip kafalarını taştan taşa mı vuracaklar? Yoksa çocuklarını kurtaran o sağlıkçıların ellerini, ayaklarını mı öpecekler?...
Gülümseme
Cerrahın arabası bozulur ve tamirciye gider. Tamirci arabasının kaputunu açar ve cerraha dönerek:
- Size bir şey soracağım neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım...
Söylesenize nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum?
Cerrah da tamircinin kulağına eğilir ve şöyle der:
- Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesene!