Şiddetin tanımı genellikle insanlara bağırmak, küfretmek, dokunmak-vurmak ve silahla müdahale etmek olarak öğretilmiştir, bittabi bu tür davranışlar şiddettir ancak şiddet buzdağının sadece görünen yüzüdür.
Hemen hemen herkes şiddeti bu görünen yüzüyle kabul eder ve diğer pek çok davranışın şiddet olmadığını zanneder. Ekonomik şiddet, dini şiddet, siyasi şiddet gibi birçok şiddet biçimi insanlar arasında cereyan etmektedir; bu şiddet biçimlerinin hepsinin kendine göre uygulanış biçimleri vardır örneğin ülkemizin döviz kurlarıyla tehdit edilmesi küresel ekonomik şiddetin bir yüzüdür.
Yukarıda bahsetmiş olduğum şiddet biçimleri listesine sessiz şiddet uygulamalarını da eklemek dolayısıyla irdelemek gerekir çünkü bu önemli bir başlıktır. Bir aileyi, bir toplumu ve dünyayı ele geçiren şiddetin yoğunlukları hakkında şiddetin türlerine karşı duyarlı insanlara şiddet üzerinde kapsamlı düşünme olanakları sağlayacaktır.
Genellikle çeşitli verilerle kurgulanmış toplumlarda sesini çıkarmayanlar, pek ortalıkta görünmeyenler, kendi hayatından başka hiçbir şeyle ilgilenmeyenler düzgün-namuslu insan modeli olarak önerilir. Tabii olarak kitlesel sessizlik çeşitli şiddet biçimlerinin üstünü örter. Hâlbuki toplum sesli ya da sessiz birlikte hareket eden bir saatin çarkları gibidir. Bu saat doğru işlemesin diye çarkların hata veren bazı uyarı sesleri perdelenir. Tam da bu noktada şiddet iki anayöne ayrılır; sesli şiddet ve sessiz şiddet…
Her kuşağın insanı içinde yaşadığı çağın toplumuna karşı sorumludur; bu da doğru diyaloğun öneminin eskimeyen ve eskimeyecek bir insanlık vazifesi olduğunu vurgular.
Sessiz şiddet modellerine bir örnek olarak aile içi şiddet kapsamında çocuğuna duyarsız bir babanın ya da annenin sessizliğini betimleyebiliriz. Bebeklikten itibaren çocuğunun yaptıklarına, gelişimine duyarsız kalıp çocuğuyla hem beden dili hem de sözcüklerle iletişim kurmayan bir ebeveyn, evladına açıkça sessiz şiddet uygulamaktadır.
Bebek problemli gelişir, çocuk sorunlu olur; gençlikten itibaren yetişkinliğe ve ihtiyarlığa kadar daima toplumda oluşmaması gereken huyların ve eylemlerin dayanağı, uygulayıcısı ve tasarlayıcısı haline gelir. Tabii olarak sesli şiddette olduğu gibi sessiz şiddetin kökünden doğan eylemler de başka insanların hayatlarında domino etkisi yaratarak ilerler.
Bir çocuğa hatta eşe sesli, küfürlü dayaklı şiddet kadar sessiz şiddet de zarar verir. İnsanın sağlıklı olgunlaşma süreci her iki şiddet biçimiyle bozulur ve başka şeyler olmalar dolar bloke edilmiş zihinsel alanlara. İşte bu başka şeyler bir ömür boyunca her yerde her mevkide insanları birbirleriyle çatıştırır; ayrıca binlerce yıldır şiddeti insan şuurunda ıslah etmeye çalışan insanlarla da şiddet simsarları tarafından çatıştırılırlar.
Geçenlerde, Korona günlerinden birkaç gün önce Selimiye Camii’ne kıyafetlerinden tarikat oldukları anlaşılan bir adamın etrafında bir çocuk kafilesi geldi. Çocuklar neşeliydi; heyecanlıydılar, bir kültür-sanat gezisindeydiler ki birden başlarındaki adam çocuklardan birini arkadaşlarından ayırdı, bir köşeye çekip çocuğun üstüne kapanarak azarlamaya başladı ve sonunda ağzından söz alıp yüzüne bir tokat attı. Çocuktu, keşfedecekti, heyecanlıydı! Saniyeler içinde olan bu olaya tam ben müdahale edecekken arkamdan bir Edirneli benden önce davranıp adamı uyardı. Biz sessiz kalsaydık bu çocuğun gördüğü fiziksel şiddeti sessiz şiddetle desteklemiş olurduk ancak bu kişi olması gereken biçimde uyarılınca tuttuğu çocuğu arkadaşlarının peşine saldı. (Sürecek…)