23 Nisan 1920 Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM)’nin açıldığı gündür. Bugün bu önemli olayın 100. Yaş Gününü kutluyoruz. Bu vesileyle, bu önemli günü ve Atatürk’ün çocuk sevgisini anlatmak istedim.
Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için 19 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Samsun’a geldi. Erzurum ve Sivas’ta kongreler topladı. Hâkimiyetin millete ait olduğuna inandığından “Ulusu, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır. Tek bir egemenlik vardır, o da ulusal egemenliktir.” İlkesini kongrelerde ileri sürdü. İstanbul’un işgalinden 3 gün sonra 19 Mart 1920’de Mustafa Kemal, valilere ve ordu komutanlıklarına gönderdiği bir genelgeyle Ankara’da, olağanüstü yetkisi olacak bir meclisin toplanacağını ilan etti. Nüfusu ne olursa olsun her sancak başına yeniden 5 milletvekili seçilmesi için emir verdi. İstanbul’un işgali üzerine Anadolu’ya geçmek imkânını bulan milletvekillerini Ankara’ya çağırdı. Anadolu illerinden yeniden seçilen 285 ve İstanbul’dan kaçabiler 78 milletvekili Ankara’ya geldiler. Daha sonra Malta’dan kurtulan 14 milletvekilinin katılmasıyla birinci devre Büyük Millet Meclisi(BMM)’nde milletvekillerinin sayısı 377’ye yükseldi.
23 Nisan 1920 Cuma günü büyük bir törenle BMM açıldı. Türk milletinin gerçek temsilcisi olan ve olağanüstü yetkiye sahip olan bu meclise TBMM adı verildi.
TBMM açılışından bir yıl sonra, yani 23 Nisan 1921 yılından itibaren, bu önemli gün Milli Hâkimiyet Bayramı olarak kutlanmaya başlandı. Böylece 23 Nisan Türkiye Devleti’nin ilk milli bayramı oldu.
23 Nisan’ın çocuk bayramı olarak kutlanmasının ayrı bir hikâyesi var.
Himaye-i Etfal Cemiyeti(Çocuk Esirgeme Kurumu) yetim çocuklara yardım amacıyla 23 Nisan günü ve haftasında çalışmalarını artırdı. Bu amaçla 23 Nisan 1923 tarihinde Himaye-i Etfal Cemiyeti Pulu hazırladı.
23 Nisan 1924 tarihinde Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde “Bugün yavruların rozet bayramıdır.” Başlığı ile halkı cemiyete bağış yapmaya çağırıyordu. Aynı gazetenin 23 Nisan 1926 tarihli nüshasında ise “23 Nisan Türklerin çocuk günüdür.” başlığı altında cemiyetin, 23 Nisan’ı çocuklar günü kabul ettiği ifade edilmekteydi.
Cemiyet bir yıl sonra aldığı kararla 23 Nisan’ı çocuk gününü, çocuk bayramı ilan etti.
Çocuk Bayramı ilk kez 1927 yılında Cumhurbaşkanı Atatürk’ün himayesinde çeşitli şenliklerle kutlandı.
Çocuk Bayramının resmi bir devlet töreni şeklinde kutlanması 1933 yılında başladı. Atatürk çocukları makamında kabul etti. Atatürk’ün bu davranışından sonra diğer devlet adamları da çocukları makamlarında kabul ettiler ve koltuklarını 23 Nisan günü çocuklara devretmeye başladılar.
1979 yılında ilk olarak 6 ülkenin katılmasıyla uluslar arası boyuta taşınan bu milli bayramda, Dünyanın birçok ülkesinden çocuklar Türkiye’ye geldiler.
23 Nisan Milli Hâkimiyet Bayramı ile Çocuk Bayramı’nın resmen birleştirilmesi 1980 Askeri Darbesi’nin arkasından oldu. 1981 yılında yapılan bir değişiklikle bu tarih 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kabul edildi.
Kısaca ifade etmek gerekirse, 23 Nisan, Atatürk’ün hamiliğini yaptığı bir cemiyet olan Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin öncülüğünde, önce fiilen, sonra resmen çocuk bayramına dönüştü.
Dünyada çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke Türkiye’dir.
Atatürk her fırsatta çocuklarla ilgilendi, yurt gezilerinde, okul gezilerinde, gördüğü her yerde çocuklara sorular sorarak onları konuştururdu.
Atatürk, çocukların riyakârlık bilmeden, bütün istek ve arzularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarından çok hoşlanırdı. Bu konuda dil, din, ırk farklılıklarını da hiçe saymış, insanlığı ön planda tutmuştu.
Bu davranışları sergileyen bir örneğe, Muhterem Erenli’nin “Başöğretmen Atatürk” adlı kitabından okuyalım.
“Bir yaz günü Atatürk, Florya Köşküne giderken bir arıza nedeniyle otomobili Kumkapı semtinde duruverir.
Şöförü onarım uğraşısı içindeyken, civarda oynayan çocuk grubu meraklı bakışlarını arabaya çevirmişlerdir.
Aralarında bulunan 8/10 yaşlarında bir çocuk, Büyük Liderin simasını hemen tanır, sevinçle ilerleyerek, önünde selam durumunda ve tam bir ciddiyetle dikilerek saygısını gösterir.
Atatürk küçük çocuğu daha yakınına çağırır ve sorar:
_ Niçin bana selam veriyorsun? Sen beni tanır mısın?
Çocuk bütün saflığı ile ve düşünmeden soruyu cevaplar:
_ Elbette tanırım ya!...Sen hepimizin babası Atatürk değil misin?
Atatürk tekrar sorar:
_ Peki!...Ama sen daha önce beni hiç görmüş müydün?
Çocuk cevap verir:
_ Hayır!... Fakat benim annem yatağımın baş ucuna senin resmini yerleştirmiştir!...Benim gibi küçük ve fakir yetimlerin şefkatli manevi babası olduğunu her zaman anlatır. İşte seni o fotoğraf sayesinde tanıdım ve saygı borcumu yerine getiriyorum!...
Atatürk, şöyle cevap verir:
_ Evet!... Ben Atatürk’üm!... Fakat, sen kimsin!...
Çocuk büyük bir safiyetle cevap verir:
_ Benim adım Artin!...
Ermeni bir yetim çocuğunun bile, kendisine bu derecede bağlı bulunduğuna, o anda Atatürk bile inanamaz.
Durumu araştırmak için yanında bulunanlardan birini, yakında bulunan çocuğun evine kadar gönderir.
Gerçekten çocuğun anlattığı yerde, Atatürk’e ait kocaman bir resim asılıdır.
Çok duygulanan Atatürk, küçük Artin’i kucağına alıp, sever.
Cömertçe ödüllendirdiği gibi, söylendiğine göre; çocuğun geleceğine bile yakın ilgi göstermiştir.”
Mustafa Kemal için çocuklar her zaman önemliydi. Türk tarihinin en zorlu döneminde 10 yaşındaki Amerikalı bir çocuğun isteğini dikkate alıp, ona vakit ayırıp kendi eliyle mektup yazdı ayrıca bu mektubu İngilizceye de çevirttikten sonra resimle birlikte kendisine gönderdi.
10 yaşındaki Amerikalı Curtis’in duygularını ve isteğini belirten mektubunu ve de Atatürk’ü cevabi mektubunu sizlerle paylaşıyorum.
GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA ANKARA
ASYA’DAKİ TÜRKİYE
Muhterem Efendim,
10 yaşında Amerikalı bir çocuğum. Türkiye de olup bitenlere ve oradaki yeni hükümete karşı büyük bir ilgi duymaktayım. Birkaç gün evvel sizinle ve Madam Kemal’e yapılmış ve buradaki gazetelerde yayınlanmış bir röportajı okudum. Türkiye hakkında yazılan yazıları bir araya topluyorum. Bunlar arasında bir sürü makale, sizin ve eşinizinkiler de dâhil olmak üzere birçok resimler bulunmaktadır. Amerikalı bir çocuğa lütfen imzalı bir resminizi ve ufak bir mesaj gönderir misiniz? Bir gün Türkiye’yi ziyaret etmek arzusundayım. Hürmetlerimle,
İMZA: Curtis LaFrance
Mektup, birkaç hafta sonra Atatürk’ün eline geçince Curtis’e cevap yazmakta gecikmedi ve aşağıdaki cevabi mektubu yazdı.
Ankara 27.11.1923
Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti
Hususi
Mr. Curtis LaFrance’a
Mektubunuzu aldım. Türk vatanı hakkındaki alâka ve temenniyâtınıza teşekkür ederim. Arzunuz veçhile bir adet fotoğrafımı leffen(ilişikte) gönderiyorum. Amerika’nın zeki ve çalışkan çocuklarına yegâne tavsiyem; Türkler hakkında her işittiklerine hakikat nazariyle bakmayıp kanaatlerini mutlaka ilmi ve esaslı tetkikata istinat ettirmeye bilhassa atfı ehemmiyet eylemeleridir. Hayatta naili muvaffakiyet ve saadet olmanızı temenni ederim.
Türkiye Reisicumhuru
GAZİ MUSTAFA KEMAL
Curtis, Amerikan bağımsızlık mücadelesinin kahramanı, Amerika’ya özgürlük fikrini aşılayan Fransız aristokrat Lafayette’in soyundan geliyordu. Özgürlük, bağımsızlık hikâyeleriyle büyüyen Curtis, Amerikan gazetelerinde Türk Kurtuluş Savaşı ile ilgili haberleri okumuş, Mustafa Kemal’e hayran olmuş, Ankara’yı merak etmiş, 28 Ekim 1923 Akşamı bu mektubu yazmış.
Bu mektubun hikayesi burada bitmiyor. Türkiye’nin bu karşılıklı mektuplaşmadan 75 yıl haberi olmadı.
Curtis, 75 yaşında iken ABD’de yaşayan Saliha Sulander isimli bir Türkle tanışınca Mustafa Kemal’in kendisine yazdığı mektuptan bahsetti. Sulander, bu haber üzerine hemen Türk Büyükelçiliğine gitti, durumu anlattı. Elçilik görevlileri Curtis’e ulaştı. Mektup incelendi. Netleştirildi. Sonuç Ankara’ya bildirildi. 1998 yılında Türk Hükümeti tarafından Türkiye’ye davet edildi. O da kızı ile birlikte Ankara’ya geldi. Atatürk’ün kendisine gönderdiği mektubu Anıtkabir Müzesi’nde sergilenmek üzere Türkiye’ye armağan etti.
Atatürk öldüğünde 25 yaşında olan Curtis, 10 Kasım 2012’de 99 yaşında vefat etti.
Tesadüfe ve tarihe bakar mısınız?! 10 KASIM.
Atatürk’ün çocuğa verdiği değeri bu kısa yazımda anlatmaya çalıştım. Bu konuda pekçok yaşanmış hikâyeler var. Çocuklarımıza bunları anlatmalıyız. Unutmayalım, onlar bugünün küçüğü, yarının büyüğüdür.
Not: Bu yazı 2019 yılının 24 Nisan’ında gazetemizde yayınlanmıştır.