Şubat ayının ilk günlerinde basında hayvanseverleri ve insani duygulara sahip olanları üzen haberler yer aldı. Bunlardan bir iki örnek vereceğim, okuyunca siz de benim gibi üzüleceksiniz.
Soyu tükenen kirpileri katlettiler
Salihli’nin Dedişler mevkiinde, bazı kişilerin oklu kirpi avladığını gören çobanlar, Muhtar Ahmet Ayyıldız’ı durumdan haberdar ettiler. Muhtar Ayyıldız, Jandarma ve Salihli Doğa Koruma Milli Parklar Şefliği Ekibini aradı. İhbar üzerine bölgeye gelen ekipler, nesli tükenme tehlikesi altında olduğu için koruma altına alınan üç oklu kirpiyi, pitbull cinsi köpeklerle avlayan Suriye uyruklu üç kişiyi yakaladı. Öldürülen üç oklu kirpi ile iki pitbull cinsi köpeğe el konuldu. Üç Suriyeliye 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunundan 14 bin 700 TL. ve 6 bin 375 TL tazminat olmak üzere 21 bin 75 TL. ile iki pitbull cinsi köpek için de 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kapsamında 14 bin 126 TL. para cezası kesildi. Toplam 40 bin 201 TL para cezasına çarptırılan kişiler ifadelerinde, oklu kirpiyi etinin lezzetli ve şifalı olması nedeniyle avladıklarını söylediler. Suriyeliler, kirpileri pitbull cinsi köpeklerle korkutup, yuvadan çıkartıp, sivri uçlu aletlerle öldürdüklerini anlattılar. Üç kişi serbest bırakıldı, köpekler Salihli Belediyesi Hayvan Barınağı’na teslim edildi.
Doğa Koruma Ve Milli Parklar 4. Bölge Müdürü Kerim Gençoğlu, “Oklu kirpi bakanlığımız tarafından koruma altına alınan bir türdür. Manisa ve ülkemizin biyolojik çeşitliliği açısından değerli bir türdür. Kesinlikle yaşama ortamı ile birlikte korunması önemlidir” dedi.
İkinci haber, insanın hiç aklına gelmeyecek bir ata şiddet olayı gerçekleşti.
2 Şubat 2020 Pazar günü, İzmir’de düzenlenen at yarışlarında izleyicileri dehşete düşüren bir görüntü ekrana geldi. 6. Koşuda Can Dadaş isimli şampiyon yarış atı, yarış öncesi, gözleri kapalı bir şekilde, kimliği belirsiz bir kişi tarafından dövüldü. Canlı yayına yansıyan görüntelere sosyal medyadan büyük tepki geldi. Yarışa çıkan at koşuyu son sırada tamamladı. Bugüne kadar koştuğu yarışlarda sahibine bir milyon altıyüz kırkbeşbin iki yüz kırkbeş lira kazandıran Can Dadaş’ın sahibinden bir açıklama gelmedi.
Türkiye Yarış Atı Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği (TYAYSD) ikinci başkanı Turgay Kop TJK’nın şahıs hakkında, İzmir’deki Mahalli Komiserler Kuruluna bildirimde bulunulduğunu, şahsın ifadesinin alınacağını ve “şahsen bir atçı olarak benim ve hiçbirimizin kabul edemeyeceği bir olay” dedi.
Bu olay sonucunda, ata şiddete ne ceza kesildi merak ediyorsunuz değil mi? Söyleyeyim;
Kurul, At Yarışları Yönetmeliğine göre, ata şiddet uygulayan kişiye en ağır ceza olan, 120 gün süreli sanat icrasından men etme ile yarışla yerlere girme yasağı ve 562 lira para cezası verdi. Karar, Tarım ve Orman Bakanlığı Yüksek Komiserler Kurulu’na onay için sunuldu. TJK söz konusu kişi hakkında Hayvanları Koruma Kanunun çerçevesinde suç duyurusunda da bulundu.
Özellikle köpeklere yapılan eziyetin bir modeli de, köpeğin otomobilin arkasına iple veya zincirle bağlanıp sürüklenmesidir. Şimdi vereceğim örnekte, böyle bir şiddete uğrayan köpeği sahiplenen hayvanseverin örnek davranışını ve duygularını sizlere aktaracağım.
İzmir’in Bergama-Kozak yolu üzerinde bir köpeğin otomobile iple bağlanıp sürüklendiği görüntüleri sosyal medyada gören Bergama Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği üyeleri, köpeği bulup veterinere götürdü. Bu arada haberde, köpeğin adının “Paşa” olduğunu da öğreniyoruz.
Derneğin üyesi olan Nevin Peker, köpeği sahiplenip, Küçükkaya Mahallesi’ndeki bir depoda ona yuva yaptı.
Peker, Paşa’yı ailenin bir parçası olarak gördüğünü, onun kısa zaman içerisinde eski sağlığına kavuşarak, bahçede çocuklarla koşup, oyunlar oynadığını ve sağlığına tekrar kavuşmasından mutlu olduğunu söyledi.
Ailece Paşa’yı çok sevdiklerini ifade eden Peker, “Paşa’yı ilk bulduğumuzda ileri derecede uyuz döküntüleri vardı ve çok zayıf idi. Sürüklenmeden kaynaklı, uzuv kaybına yakın travmalar yaşamıştı. Şu anda Paşa kilosuna yeniden ulaştı. Sağlığı yerinde ve travmayı atlattı. İyi ki sahiplendik onu. O bizim hayatımıza girdikten sonra gezmelerimiz de değişti. Onunla birikte eğleniyoruz. O cana yakın ve oyunbaz . Böyle devam edeceğiz inşallah” dedi.
Hayırsever, Paşa’nın çocuklarıyla da iyi vakit geçirdiğini dile getirip, şöyle devam etti:”Paşa çocuklarla oynamayı, koşmayı çok seviyor, onları yalıyor, önce bir korkutuyor, sonrasında birbirlerine sarılıyorlar. Tuvalet eğitimi de var. Mamalarını yiyor, suyunu içiyor. “
Peker, kaza geçirmiş ya da zarar vereceği düşünülen bir hayvan görüldüğü zaman 153’ün aranarak durumun belediye ekiplerine bildirilmesini istedi.
Evet bizler de bu ALO 153’ ü aklımızın bir köşesine ve de defterimize kaydedelim.
Bir hayvanın duygusallığına örnek vermek istiyorum.
Sivas Divriği de Faruk Polat’ın sahibi olduğu Kangal kırması dişi köpek, dokuz yavru dünyaya getirdi. Ancak yavrulardan bir kısmı soğuğun da etkisiyle yaşamını yitirdi. Polat, sabah doğum yapan köpeğin ölen yavrularını gömmek üzere bir çuvala koydu. Ancak kendisini takip eden anne köpek, cansız yavrularından birini ağzına aldıktan sonra bir süre gezindi ve ardından patileriyle çukur kazarak toprağa gömdü. Daha sonra ölen yavrusunun üzerini kapatan anne köpek, sahibi tarafından cep telefonuyla kaydedilirken, sosyal medyada paylaşılan görüntüler ise izleyenleri duygulandırdı.
Köpeğin sahibi, anne köpeğin yavrularını kendisinin gömmeye çalışmasını hüzünle takip ettiklerini söyledi.
Hayvanlara yapılan işkencenin birkaç örneğini sizlere sundum. İnsan olan herkes bu olaylardan rahatsız. Özellikle hayvanseverler, Meclise sunulması beklenen 1599 sayılı Hayvanları Koruma Kanun Değişikliği teklifinin kanunlaşmasını bekliyorlar. O halde TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu’nun 36 maddelik taslak raporunda hayvan haklarıyla ilgili bazı maddelere bir göz atalım.
TBMM Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Mustafa Yel de bu konuda basına açıklamalarda bulundu. Onun da sözlerinden alıntılar yapalım:
“Belediye Kanunun 14. Maddesine hayvanları korumak için gerekli tedbirleri almak, belediyelerin asli görevi olsun. Bu asli görevi yapmayan belediye başkanları da Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanuna göre yargılanabilsinler. İhmalden veya görevi kötüye kullanmadan dolayı yargılanma getiriyoruz.“
Taslakta göçmen kuşlar konusu da düşünülmüş,
“Göçmen hayvanlar konusunda Türkiye çok önemli bir bölgede. Avrupadan Afrikaya kadar gidip gelen pek çok göçmen kuşun rotası Türkiye üzerinden geçiyor. Dünyada çok önemli 5 göç yolu var. Bunlardan ikisi de Türkiye’de. Bu yol üzerinde özellikle sulak alanların kurutulmaması, kurutulmuş ise tekrar canlandırılmasını istiyoruz. Sazlıklara yapılacak müdahaleye hapis cezası getiriyoruz. Kuşların benzin istasyonu; bu sulak alanlar. Bu alanlar mutlaka kurtarılmak zorunda. Bir yandan da yeni bir alanlar inşa edilmesini istedik. Bir milyon leylek, sonbahar göçünde İstanbul üzerinden geçer. Bunların gece dinlenme alanları Kumburgaz ve Güzelce bölgesindedir. O bölgede 500 dekarlık bir alanın kamulaştırılıp, bir sazlık ve sulak alan inşa edilmesini yazdık. Sulak alanlar Türkiyede değersizleşmiş, itibarsızlaşmış sıtma ile mücadele alanı gibi görülmüş. Sulak alanların mutlaka arttırılması lazım.’’
Araştırma komisyonu başkanı Mustafa Yel bize bu raporun yasalaşmasının muhtemel tarihini de müjdeliyor, “Şimdi sırada hayvanseverlerin de büyük bir beklenti içinde olduğu rapora uygun yasa teklifi var. Biz bu yasanın bir an önce olabilmesi için teklifimizi hazırladık. Kendi grubumuzla görüşüyoruz. Tahminim şubatta tarım komisyonunda görüşülmesi ve martta da yasalaşması yönünde’’ diyor.
Bu çalışmalar ve açıklamalardan sonra hayırseverlerin gözü Mecliste.
Sevdiğim Şair Özdemir Asaf’ın hayvan sevgisini anlatan şiiri ile satırlarıma son vermek istiyorum.
Diyalog, Özdemir Asaf
Bir gün, bir evde, bir kedi
Vardı.
O gün, bir evde, o kedi
Benden sıcaklığını esirgemedi.
O gün, o evdeki o kedi
Beni bana götürdü getirdi.
Ona şarkılarımı söyledim;
Uyudu, bakıyordum, benimleydi.
Bir ikilem oldu beklenmedik;
Geçmiş günlerin yumaklarını didikledi.
Var mıydı, yok, var gibi
Kucağımdaydı kedi.
Gözlerindeydi gözlerim,
Gözleri gözlerimdeydi.
Ellerimi tırmalıyordu elleri…
Ürperdim, birden içim titredi.
Bir gün, bir evde, bir kedi
Vardı.
O gün, bir evde, o kedi
Beni taa çocukluğumdan aldı
O gün, o evdeki, o kedi,
Bak-işte, neler olmuş der gibi,
Getirdi beni gençliğime bıraktı.
Anı bahçelerinde üşümek sıcaktı.
Babamın öldüğünde aylardan Hazirandı,
O elli dördündeydi, ben yedi.
Bir ışık söndüğünde yol yandı.
O kedi bunları nasıl da bildi.
Bir gündü, bir evdi, o kedi
Taş attı bütün kuyularıma.
Durup-dururken dikenli uykularıma
Ninniler söyledi.
Bu bir öykü idi;
Ben mi anlattım, o mu dinledi.
Saklamalı mıydı, ya da söylemeli mi;
Ne o ev vardı, ne o gün, ne de o kedi.