Hangi sözleşme mi? “İstanbul Sözleşmesi” -uyduruk- ismiyle yapılan ve toplumumuza yutturulmaya çalışılan sözleşme!
Şer güçler, ekonomimizi, eğitimimizi, dış politikamızı… ne varsa bozdular. Şimdi ise sırada son kalemiz “AİLE”yi hedef almış durumdalar.
Siyon liderlerinin protokollerinde, hedefe ulaşmak için, “Aileyi yıkın!” emri veriliyor. İslâmi temeller üzerine kurulmuş aile, düşmanlarımızın bile çok iyi bildikleri bir yapıdır.
Sömürgeciler Müslümanları savaşlarla dinlerinden koparamayacaklarını gördüler. Osmanlı’nın son dönemlerinde bazı gafillerin Batı’ya özentiden cesaret alarak kültürel savaş başlattılar. İnsanı şekillendiren eğitimimize el attılar. Türkiye’nin yabancılara karşı zaafından faydalandılar. Bu sebeple Türkiye’yle yakınlaştılar.
1924’te İsrail asıllı ABD vatandaşı Felsefeci John Dewey eğitime yön vermek üzere Türkiye’ye davet edildi. Bir “rapor” hazırladı. Eğitimimiz 1950’ye kadar bu “rapor”la şekillendi. Tabi önce (1 Kasım 1928) bin yıllık alfabemizden uzaklaştırıldık ve Latin alfabesine geçtik!
1947’de ABD ile “ Fulbright” Eğitim Antlaşması imzalandı. Oluşturulan komisyonun 4’ü Türkiyeli, 4’ü Amerikalıydı. 1950’de uygulaması başladı. Eğitimimiz bugün hala bu komisyonun kontrolünde. Hükümetler aile ve sosyal konularda AB uyum yasaları çıkardı. Aile yapımızın kodlarıyla oynanıldı. Aile reisi baba iken; “Kadın ve erkek aileyi birlikte yönetir” esası getirildi. Aile başsız kaldı; çözülmeye yöneldi. Yaşanan aile faciaları, cinayetler hep Batıcılık kompleksimiz yüzündendir. 3-5 kişiden oluşan bir aile tek kişi ile yönetilemiyorsa, neden Mahalle’ye/Köy’e 2 muhtar görevlendirilmiyor? İlçelere 2 Kaymakam, İllere 2 Vali görevlendirilmiyor? Ülkenin başına neden 2 Başbakan/Cumhurbaşkanı görevlendirilmiyor? Avrupa Konseyi’nin dayattığı bu sözleşme; kamuoyuna haber verilmeden, tartışılmadan TBMM’de komisyonlarda görüşülmeden, büyük bir sihirbazlık oyunu ile kabul edildi. Şimdi, adına “İstanbul Sözleşmesi” denilen felâket ile karşı karşıyayız.
NASIL KABUL EDİLDİ?
Pek çok ülke, Avrupa Konseyi’nin sunduğu bu sözleşmeye şerh koydu veya kabul etmedi. Türkiye, kabul sürecinde tek söz etmedi. TBMM’ye geldiği gibi geçti. 11 Mayıs 2011’de hükümetçe imzalandı. Hem de nasıl? Sözleşmenin varlığı kamuoyundan gizlendi. Uzmanların müzakeresine sunulmadı. Meclis’te komisyonlara getirilmedi!
24 Kasım 2011 tarihinde TBMM’de görüşmeye açıldığında belki milletvekillerinin sözleşmeden haberleri yoktu. Meclis Başkan Vekili Sadık Yakut saat 22.50’de sözleşmeyi görüşmeye açtı. Milletvekilleri saat 15.00’ten beri genel kuruldaydı. 80 maddeden oluşan “sözleşme”nin ilk 3 maddesi okundu. Milletvekillerinin oyuna sunuldu. AKP, CHP, MHP, HDP grupları eksiksiz “evet” dediler. Görüşme 26 dakikada tamamlandı.
Kocatepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Mücahit Gültekin sözleşmenin tam adının; “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olduğunu açıkladı. Enteresan değil mi? Genel kurulunda neredeyse kavgasız oturum yapılamayan Meclis’imiz, Avrupa’dan gelen sözleşme konusunda sus pus olmuştu. Kavga ve polemikleriyle meşhur 4 parti nasıl da birleşiverdiler!
TOPLUM İFSAT OLDU
İSTANBUL Sözleşmesi’nin kabulünden sonraki ilk Kadınlar Günü’nde 6284 sayılı yasa çıkarıldı. Yasa LGBT gibi sapkın akımların dernekleşmesini sağlıyor; kadın kadına, erkek erkeğe evliliği onaylıyordu. TV’lerde örnekleri bile sunuldu. Toplum nereye götürülüyordu?
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın aileyi koruyacağı, kadın cinayetlerini önleyeceği söyleniyordu. Yalnız cezalandırmayı esas alan sözleşmenin şiddeti önlemeye yönelik hiçbir fonksiyonu yok. Veriler de bunu destekliyor. Sözleşme ve yasanın kabulünden sonra kadın cinayetleri artışa geçti. 2012’de 201 olan kadın cinayetleri 2013’te 237; 2014’te 294; 2015’te 303; 2016’da 328; 2017’de 409; 2018’de 440 oldu. Bu nasıl sözleşme; bu nasıl yasadır; Türkiye’yi bitiriyor. (Devamı Yarın)