Bu süreç de karşımıza çok önemli bir figür çıkıyor. BRUKAN Aşiretinin lideri Kinyas KARTAL. Kapatılma sürecini tamamlayan adam. Kısaca ona da değineceğiz. Doğumu Çarlık Rusya’sıdır(1900). Kürt asıllı siyasetçi. Bu günkü Gürcistan – Ermenistan sınırları içinde bulunan BRUKİ/ BRUKAN Kürt Aşiretinin lideriydi. Tiflis Askeri Lisesi’nde ve Bakü Askeri Akademisi’nde(Harp Okulu) eğitim gördü. Kızıl Ordu’da görev almış ancak isteyerek değil. Aslında 1917 Ekim devriminde Menşevik yanlısıdır (Bolşevik karşıtı). Komünist değildir. Devrim yıllarında da askeri öğrencidir. Sovyet Ordusu’yla İRAN’a girer( KAZBİN kenti). ERİVAN şehri, NAHCIVAN Bölge Askeri Komiserliği’nde bulunur. Aşiretin öyküsü ise, 250-300 sene önce DİYARBAKIR’dan ERİVAN’a göç etmesidir. 1922’de TÜRKİYE’ye geliyorlar. Erivan’dan VAN’a. 27 Mayıs 1960 yılında, ağa ile birlikte batı Anadolu’ya sürgün ediliyorlar. Sonra af yasası ile tekrar VAN’a dönüyorlar. Bu Aşiret, o yıllarda 5000 aile ve 400 bin nüfusa sahipti. 258 köyün egemeniydi. İlerki yıllarda Adalet Partisi’nden 13,14,15,16 dönem milletvekilliği yapacaktır. 5 Haziran/17 Kasım 1977 tarihinde, en yaşlı üye olarak TBMM başkanı olarak meclisi yönetecektir. Bu aileye bakıldığında, Demokrat Partili(DP), Adalet Partili(AP) ve CHP’li yönetici ve vekiller de vardır. İşlerini kiminle hallediyorlarsa. Kinyas KARTAL’ın avukat yeğeni Halil KARTAL, CHP il Başkanı olmuştur. Amcasını da partiler üstü diye tanımlar! CHP’nin VAN’dan milletvekili adayı Kinyas KARTAL’ın oğlu Nadir KARTAL’dır ve onunla yola devam etmiştir? PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Remzi KARTAL , bu aşiretin önde gelenidir?!...Kolları her yerdedir. Bunları sorgulamadan bir şeyi anlamak mümkün değildir. Eski Genel Kurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ bir ara Kürt açılımı için ideal adam diye bahsetmiştir ( örnek alınması için). Sözde K. KARTAL 22 sayfalık bir kitap( bildiri) dağıttığından bahsedilir. Ne çok milli, ulusalcıymış da biz bilememişiz. Hem Ulusalcı olacaksın, hem de aşiret gerçeği diye savunacaksın. Bu ne yaman bir çelişki. Politik tutumu her halinden bellidir.
Kendisiyle yapılan röportajlarda komünist olmadığını, K.E’lere karşı olmasının nedeninin de bu olmadığını söylüyor. Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına karşı gerekçesi ise şudur: Benim 200 köyüm var, köylüler her şeyini bana sorarlar. Kim evlenecek, kim hasta, kimin para sorunu var vs. Burada benim sözüm geçer. 200 köye bu K.E’liler gelecek olursa benim burada ağalığım(otoritem) biter! Çok partili sisteme geçiş dönemidir. 1950 seçimleri gelmiştir. Doğu Anadolu’dan topladığı ağalarla, bir de Eskişehir’den Emin SAZAK’ı da katarak Adnan MENDERES’in yanına giderler. Durumu anlatırlar. ‘Kapatmassanız size oy yok’ derler. 27 Ocak 1954 senesinde bu okullar resmen kapatılır. MENDERES de toprak ağasıydı. Bu gün hâlâ toprak reformu ve aşiret olgusunu kavrayamayanlar, ibretle görsünler.
Sevgili öğretmenim TAYYİP bey, sizi anlatacakken araya Akademi ve Gazi Eğitimi sokmam, Köy Enstitüleri kapatılma gerçeğine, sizden rol çalarak değinmemden dolayı özür dilerim.
Değerli Tayyip YILMAZ öğretmenimin zaten kürsüde söylemeye çalıştıklarını ben biraz çizgiyi aşarak dile getiriyorum. T. YILMAZ öğretmenimin yaşamını adadığı resim sanatı ve eğitimciliği, anlata geldiğimiz bu önemli dönemeçlerden geçerek kilometre taşlarını oluşturur. Dediğimiz gibi bir sanat eleştirisi yapmıyoruz. Ancak, E.H. GOMBRRICH‘in, sanat tarihi değil, sanatın tarihi ifadesi gibi, sanat formasyonun ile sanat eğit bilimi formasyonunu da mutlaka ayırmalıyız. Eksiklerimizi gidermek için Cumhuriyetin kuruluşuna kendimizi adadık. Okullarda eğitimi sağladık, bir yandan da kişisel anlamda sanatsal eğilimlerimizi de geliştirme yollarına baktık. Sanat konusunda aç bir tolum olarak yurt dışına farklı eğitimler için gidenlerin bir kısmı ya ressam ya da heykeltıraş olara yurda dönmedi mi? Gazi Eğitim’de hem sanat eğitimcisi, hem de akademi gibi sanatçı kimlikli bir yol izledi. Benim akademi çıkışlı olmam, akademinin tarihi, bu gelişmelerin temelini birlikte attılar. Bu gözle bakmasanız bu tarihi gelişimi anlayamazsınız. Ne koşullarla bu güne geldiğimizi, ne emekler sonucu şimdi karşınızda duran yapıtları da kavrayamazsınız. Tayyip bey Ankara’da, Gazi’den hocası Şinasi BARUTÇU’yu özlemle yad ediyor. Fotoğraf konusunda ilk renkli çekimleri yapan kişi olarak gıptayla anlatıyor. Ondan çok etkilenmiş. Fotoğrafı ona sevdiren bu hocasını hiç unutabilirmi. Edirne arşivleri oluşabilirmiydi. Bu kadroların ellerine sağlık. Şimdi rahmetle anıyoruz. Sanat eleştirisiz asla olmaz. Eleştirel bir bakış zaten bizim eğitimimizin bir parçasıdır. Bir formu yorumlamak önce nesnel bir sorgulama ile başlar. Ona yükleyeceğimiz anlamla bütünleşir.
Adam olacak çocuk resim eğitiminde de belli olur. Kimini tutamazsınız, uçar gider. Yolunu çizer, hedeflerini koyar. Tabi sistem içinde şans da arar. Günün kısır siyasi polemikleri içinde yem olmadan. Bizde yolu açık olsun deriz. Bu gün halkımızın sanat olgusuna şaşı bakmasının nedeni, yönetsel zafiyetler, yetersiz ve liyakatsız kişilerin sorumluluk almalarından kaynaklanır. Sanatın da bir iş eylem olduğu pek kavranamaz. Her üretim süreci gibi sanatsal üretim de belli bir uğraş ve emeğe dayanır. Her emeğin de bir karşılığı olmalıdır. Sanatı metalaştırma anlamında değil. Bir ederinin de olması anlamında söylüyoruz. Kurumların satın alma uhdesinde hala sorunlar var. Özel sektör sanata ve spora katkı oranında % 50 vergi muafiyetinden yararlanıyor. Bunu biraz sorgulamak gerekiyor. Eğer entelektüel bir burjuvadan söz edecekseniz sanata yaptığı yatırımla ölçeriz. Hatta üslupsal farklılıkları seçip değerlendirebilme kapasitesine de ulaşabilmiş. Hem de sanatsal kimlikler ve ürete geldikleri yapıtlarını da ayırt edebilecek donelere sahip olarak. Para sahibi olmakla koleksiyoner olunmaz. Sıradan eşraftan burjuva olmaz. İrili ufaklı Kinyas Kartallar çıkar. Kırcasalih’e et çevirip rakı içemeye gidenden burjuva olmaz. Edirne’de yaşayan, yaşam bulmuş Tayyip YILMAZ bey de bu topluma mal olmuş, bir değer katmıştır. Hala da yaşadığı sürece de bunu yapma isteği ve arzusu ile doludur.
Edirne resimleri sergisi Osman İNCİ Müzesi’nde, müzenin de 2. yılı onuruna 25 Kasım/11 Aralık 2019 tarihlerinde, Edirne şehrinden görünümlerle izleyicilere sunulmuştur. Köprüler şehri de denilen Edirne’nin merkezi konumunda olan Selimiye Camii, kentin periferisinden (dış çevre, etrafından, kenarında) görünümlerde bakıldığında, hep fon olarak resimlerinde yer alır. Kentlerin bir kimliği vardır. Edirne 88 yıl(1365-1453) başkent olmuş bir şehir. Buna bir de HADRİANOPOLİS, Roma garnizon ordugahını da katınız. Ufak tefek ama tarih dolu. Sivil ve dini mimari zengini bir şehir. Eğer tercihiniz Vedut (tarihi kent resimleri) bir anlayışla peyzajlar çıkarmaksa bu şehir aradığına bunu sunmaktadır. Tayyip beyin Köprüler serisi Edirne’ye özgü Vedut resimlerini oluştururlar.(Vedute, 18 yy . İtalyan ekolü) Şehrin coğrafyası topografik olarak Buçuktepe dışında yükseltisi olmayan yeknesak bir görünüme sahiptir. Su yatakları coğrafyanın sıfır kodu ise köprülerden geriye mutlaka yükselen bir eğim olacaktır. Ancak Selimiye Camii bu durağan, statik peyzaja dinamizm kazandırmaktadır. Dikey formlar hep bir enerji boyutunu içerir, hareket katar. Şimdi bir düşünün. Selimiye Camii olmasaydı ya da Tayyip beyin resimlerinden Selimiye Camii’ni çıkartın. Ne göreceksiniz? Resimlerin bütün hareketliliği ve derinlik etkisi bir anda biter.(Resim -8) Aklıma P. CÉZANNE nin resimlerinde Aix en Provence den çalıştığı Sainte – Victoire
Resim -8. Meriç Köprüsü. 1996 – 39x50 cm. Suluboya
dağı geldi. Her peyzajında mutlaka bunu resimlemesi gibi. Çünkü genç bir oluşum olan aşınımı devam eden konik tepeli bir dağ. Her şeyi ile estetik. Bu dağ resimlerini bilenler Tayyip beyin Selimiye siluetleri ile bir senkronize etsinler. Bakın konu ne cami, ne dağ. Plastik açıdan bakıyoruz. Fark ettiniz değil mi? Selimiye Camii’ni geriye attığınızda muazzam bir atmosfer ve derinlik etkisi sağlamış oluyorsunuz. Burada detay değil siluetler önemli. Çok daha estetik ve sıcak geliyor insana. Fakat kadrajlamada çok spesifik bir gözle yorumlara da gidebilirsiniz. Bu da kişinin psişik algısına bağlıdır. Selimiye Camii manzaralarını tamamlayan en önemli bir enstrüman olmuştur. Tabi sırasıyla köprüleri ve çeşmeleri de.