‘Suya düştüğünüz için değil, sudan çıkamadığınız için boğulursunuz.’ Hepimizin hayatında bir duvara toslamışlık vardır. Bu bazen insanlarla olan ilişkilerimizde bazen okul hayatımızda bazen de aile içi yaşamlarımızda ortaya çıkar. Mesela bir çocuğa veya kıza arkadaşlık isteğinde; olumsuz bir tavırla, birden fazla karşılaştığımızda artık bunun olmayacağını, kızların sizi beğenmediğini düşünmeye başlarsınız. Mesela hazırlandığınız sınava girip tekrar tekrar başarısız olduğunuzda da yine aynı çaresizliğe düşer ve ‘ben bunu yapamam’ dersiniz.
Zorluklar karşısında mücadeleyi bırakıp kendini bırakan ve darmadağın olan çok insan vardır. Ancak kimileri de bir zorlukla karşılaşınca daha çok bilenir, daha çok çalışır ve kendilerini geliştirip yeni yollar bulur.
Dayanıklılık, kendimizi kurban gibi görmeyip elimizden geldiği kadar mücadele etmek ve sonuç alana kadar ipin ucunu bırakmamak demektir. İnsanlar psikolojik dayanıklılığın, genetik olmaktan çok “öğrenilebilir” olduğunu gösteriyor. Dayanıklı insanlar:
Doğru davranışlar insanları daha güçlü kılıyor. Nietzsche’nin dediği gibi “Bizi öldürmeyen, güçlendiriyor.” Zorluklara maruz kalmak, eğer doğru bir psikolojiyle yaklaşırsak dayanıklılığımızı artırıyor.“Öğrenilmiş çaresizlik” teorisiyle meşhur olan Martin Seligman
aynı zamanda “öğrenilmiş iyimserlik” kuramının da yaratıcısı. Öğrenilmiş çaresizliğin pençesine düşmüş insanların başarısızlığı kalıcı gördüklerini, ne yaparlarsa yapsınlar sonucu değiştiremeyeceklerine inandıklarını ve bu durumun da onların dirençlerini kırdığını söyler.
Bunun tersine “Öğrenilmiş iyimserlik” ise bir işi başarmanın mutlaka bir yolunun olduğuna inanmak, yaşanan başarısızlığı geçici bir durum olarak görmek ve sorunlara çözüm geliştirmek için hamle üzerine hamle yapmak üzerine kurulu bir zihin durumudur.
Etkili Dokunuşlar
Eski bir devlet tiyatrosunun duvarlarında birden bire çatlaklar oluşur. Bu çatlaklar yüzünden bina yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Binayı inceleyen mühendisler, çatlakların nedeninin bu eski binanın temellerinde bulurlar. Temeller ahşaptır. Bu ahşap temeller üzerinde bu bina uzun yıllar dayanmış ve iş görmüştür fakat şimdi yıkılma tehlikesiyle yüz yüzedir. Mühendisler ‘Bu tehlikeyi önlemek için neler yapmalıyız?’ diye düşünerek çözüm ararlar. Binayı yıkmadan temeli kısım kısım granit taşlarla sağlamlaştırmaya karar verirler ve granit taşları yerleştirirler. Böylece eski devlet tiyatrosu yeniden sağlam temellere kavuşmuş.
Neden bu hikâye ile giriş yaptım? Anne babalarında aile temelleri eskiye dayanır. Bu temeller, kuruldukları dönemlerde aileleri sağlam tutsa da değişen zaman ve şartlar ailelerde çöküntülere ve yıkılmalara sebep olabilir. İşte davranış bilimlerinde ve teknolojideki değişimler bu gibi sorunların ortadan kaldırabilecek özellikleri içinde bulundurmaktadır. Bu öğrenme ve gelişim alanındaki yeniliklerin ve değişikliklerin takip edilmesi aile gelişimi için çok önemlidir.
Çocuklarınız sürekli bir büyüme ve değişme içindedir. Sizin çocuğunuz olsa da sizden ayrı bir kişilik geliştirmektedir. Onu tanımaya ve anlamaya çalışın.Çocuğun 18 ay içerisinde ön beyin gelişiminin büyük bir kısmının tamamlandığı ve bunun en iyi şekilde gelişebilmesi içinse çocuğa ‘dokunmak’ gerektiği ortaya konmuştur. Çocuğa hiç dokunmayan ailelerin çocuklarının öldüğü belirtilmektedir. Çocuğunuza bol bol dokunun, onunla zaman geçirin böylelikle çocuklarınıza sağlam bir temel atmış olursunuz.Ona ayak uydurmakta zorluk çekebilirsiniz. Onları oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarında özgür bırakın. Onu her yerde ve her zaman koruyup kollamayın. Onu, küçük diye şımartmayın. O zaman çocuğunuz hep çocuk kalmak ister. Çocuksu davranışlar sergiler.
Her istediğini istediği zaman elde edemeyeceğini onlara öğretin. Onlara, yerli yersiz söz vermeyin. Sözünüzü tutamazsanız sizlere olan güveni azalır. Çocuğunuza kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığını görünce onu sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakları ona, “aile kuralı” olarak benimsetin. Çünkü hiç kısıtlanmayınca ne yapacağını şaşırırlar. Ona karşı tutarsız davranışlar sergilemeyin. Çünkü onlar, tutarsız davranışlarınız karşılığında hem bocalar hem de onlardan yararlanırlar.
Çocuğunuza sürekli nasihat vermeyin. Onlar nasihatinizden daha çok davranışlarınızdan etkilenirler.
Yanlış yapmaktan korkmayın. Çünkü çocuklar, bunları çabuk unutur. Birbirinize karşı saygı ve sevgiyi koruyun. Aranızda saygı ve sevginin azaldığını görmek onları yaralar ve sürekli tedirgin eder. Çok konuşup çok bağırmayın. Çünkü onlar yüksek sesle konuşulanları pek duymazlar. Yumuşak ve kesin sözler, onlarda daha iyi iz bırakır. “Ben senin yaşında iken....” vb. sözlerle asla kulak asmazlar. Kendinizle özdeşleştirmeyin. Onları olduğu gibi kabul edin. Yanılma payı bırakın. Küçük yanılgılarını büyük suçmuş gibi başına kakmayın.
Korkutup, sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak usandırmaya çalışmayın. Yaramazlıkları için onları kötü çocukmuş gibi yargılamayın. Yanlış davranışları üzerine durarak düzeltin. Ceza vermeden önce mutlaka onu dinleyin. Suçunu aşan cezalar vermeyin.