Pazarkule üzerinden Yunanistan’a girdikten sonra Selanik’e kadar gece yolculuğımuz otobüste uyuklayarak geçti. Sabah ilk işimiz Ata’mızın doğduğu eve gidip, onu tekrar saygıyla anmak oldu.
Daha sonra istikamet; yeni ismiyle Kuzey Makedonya...
Sanki Güney Makedonya isimli başka bir Makedon devleti varmış gibi... Yunan Yönetiminin kaprisi ülkeyi “kuzey” takısı almaya zorlamış, Makedonlar da bunu kabul edince Yunanistan onları resmen tanımış. Artık iki ülke arasındaki sınırda giriş – çıkış esnasında yaşanan problemler böylece ortadan kalkmış.
Makedonya’nın dillere destan OHRİD GÖLÜ GERÇEKTEN HARİKA.
Göldeki tekne turu çok eğlenceli geçti. Rehberimiz Makedonya’ya yıllar önce göç etmiş Konya’lı bir Türk idi. Gezdirdiği ülkelerin ve Balkanların tarihini derince bir şekilde okuduğu belli oluyor. Aynı zamanda eğlenceli bir yapısı vardı. Oyüzden gezimize keyif kattı diyebilirim.
Saraybosna’da geçirdiğimiz zamanın büyük kısmını için için ağlayarak geçirdim dersem abartmış olmam sanıyorum. Savaştan geri kalan mezarları gördükçe “bu kadarı da olmaz” dedik hepimiz. Bir evin bodrumu ile havaalanını birbirine bağlayan 800 metre uzunluğundaki ve 1.60 metre yüksekliği, 1 metre genişliği olan tünelin sadece 25 metresini geçerken bile BOŞNAKLARIN ÇEKTİĞİ EZİYETİ DAHA YAKINDAN HİSSEDİP, BÜTÜ SAVAŞLARI BİR KEZ DAHA LANETLEDİK. Kaderin cilvesi olarak şimdilerde Boşnak’ları soykırıma tabi tutan, acımasızca katleden Sırplar, aynı Boşnakların sağ kalanları ile iç içe yaşıyorlar. Çok garip ve kötü bir duygu içindedirler herhalde.
Sırbistan’a kadar aynı rehberle birlikte seyahat ettik. Sırbistan’daki otelimiz çok güzeldi. Akşam birşeyler içip sohbet etmek için gittiğimiz otel bahçesinde eski rehberimiz Bambi lakaplı Şerif beyle de karşılaştık, hoş bir sürpriz oldu. O’da çok eğlenceli biriydi. Bir süre sohbet edip, müşterek anılarımızı tazeledik. Son gecemizi de böylece keyifli biçimde tamamlamış olduk.
Küçük bir parantez açıp, en çok beğendiğim şehirden; Dubrovnik’den biraz bahsetmek istiyorum.
Dubrovnik (eski adı Ragusa) Adriyatik kıyısındaki incilerin en güzellerinden biri. GERÇEKTEN ÇOK GÜZEL BİR ŞEHİR.
Hırvatistan Yugoslavya’dan ayrılırken yaşanan çatışmalarda şehrin tarihi dokusu önemli ölçüde zarar görmüş. Ancak 1979 yılında UNESCO tarafından dünya mirası olarak tescil edildikten sonra yapılan restorasyonlarla şehir eski görüntüsüne tekrar kavuşmuş. Katıldığımız turu ben düzenlemiş olsaydım en az bir geceyi Dubrovnik’te konaklamaya ayırırdım herhalde. Eğer bir geceyi Dubrovnikte geçirseydik; inanıyorum ki otelde uyuyarak geçen pek az zamanımız olurdu. Herkes ragusa sokaklarını gece eğlencelerini, belki de Loknum Adasını gece boyunca keşfetmeye çalışırdı.
Bu güzel şehiro kadar çok güzelliği içinde yaşatıyor ki; anlatmak için köşemin yetmeyeceğini sanıyorum. Ama herkese görmesini tavsiye ediyorum. Sedan Turizmi yaşatan ve gelişmeler kaydeden gençlere de başarılarının artarak devamını diliyorum.
Yazımın başlığındaki gibi “tadımlık bir Balkan turu” oldu, doyamadık. Tekrar gitmeyi en çok istediğim yerler bu turda gittiğimiz yerler oldu. Kim bilir, belki tekrar aynı yerleri görmek, anıları tazelemek mümkün olabilir. Neden olmasın.