Evet, Cumhuriyetin bir gazetesi vardı, adı Cumhuriyet. Holding basını değiliz diye göğsünü gererek söyleyen. Özbe öz Cumhuriyet in aydınlanma elçisiydi, ışık saçan. Türkiye’nin 1980 öncesinin siyasi ortamında taraftı ve devrimci gençler özellikle Cumhuriyet başlığı görünsün diye özenle katlayıp ceplerine koyarlardı. Bu bir simgeydi. Hem de öyle böyle değil. Ülkücü kesimde Tercüman gazetesini aynı şekilde kıvırıp katlayarak ceplerine koyarlardı. İki ayrı kesimin parolasıydılar yani. Ne günlerdi. Ama bu gazetede bunun hakkını vermek zorundaydı. Cumhuriyet gazetesi sol kesimin bayrağı olmuştu adeta. Şimdi gelinen noktayı görüyor musunuz?.. Savrulmanın da ötesinde. Kendi geçmişini inkâr konumuna geldi. Cumhuriyetin partisi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK kürsüde ‘’Türk Milleti Çalışkandır, Türk Millet Zekidir,, derken yakasındaki Altı Oklu parti amblemi olan küçük bayrak dalgalanıyordu. Bu altı ok ki Cumhuriyet gazetesini kuranların da şiarıydı. Parti zaten Altı oktan çoktan vazgeçti, Kemalizm’den Liberalizme evrildi. Cumhuriyet gazetesi de.
Yani Cumhuriyetin ideallerinin sonu bu mu olacaktı?.. İkinci Cumhuriyetçiler, Neo Liberaller, Etnisiteye gönül verenler, Avrupa Birlikçiler, neymiş nefret suçu işleyenlere karşı olanlarmış, Adem i merkeziyetçi, yerinden yönetimci, özerklik isteyenler, Ulus devleti yıkıp parçalayacak her kesin kendi ana dilinde eğitim ve öğretim yaması için işi bu noktaya kadar getirenler. Emperyalist batının gizli servislerinin ki başında CIA geliyor ki, Bop Projesi kapsamında bize dayattığı çözüm süreci, açılım sürecini canı gönülden savunanlar. 2015’de R.T ERDOĞAN’ın yapmak zorunda kaldığı, FETÖ’nün yani CIA‘nın girdiği kozmik odanın refleksi sonucu, devletin kendi koruma iç güdüsüyle yaptığı çıkış olan hendek savaşlarına fena halde bozulanlar, yani PKK’lı bölücülere örtülü destek verenler, üniversitelerimiz de T.C’nin akademisyeni olma sıfatını unutup illegal oluşumlara dolaylı ya da açıktan destek vererek çığrışanlar vs ne varsa Cumhuriyet gazetesinde ses bulmaya başlamalarının adını koymayı sizlere bırakıyorum.
Taraf gazetesi ve Radikal gazetesi dağıtılıp kapatılınca, Fetö’nün ve marjinal sol’un kalemşörlerinin bu gazetede boy görmeye başladığını görüyoruz. Kanunsuzca Cumhuriyet vakfı ele geçirildi. Can DÜNDAR bu gazetenin mayasında yoktur. Tabi bu yeni değil. Hasan CEMAL ve Oral ÇALIŞLAR zamanında da çalkantılar yaşandı. Gazetenin bu yapısını protesto için gazeteyi almama eylemleri başlatıldı. Tabi belli bir tirajın altına düşüp de kapanma tehlikesi doğunca yine almaya başlamıştık. Ama İlhan SELÇUK gibi dik duran duayenler vardı. Bir Uğur MUMCU vardı gerçek demokrasinin savunucusu, hakiki demokrat. O sakıncalı piyade ki en sakınmasız mücadelenin bayrağı olmuştu. Gladyo’yu ( Kontur Gerilla) açıktan yazan, Tarikat, Siyaset, Ticaret kitabını yazan. ‘’Her şeyin sahtesi var.. Paranın sahtesi var. Tablonun(Resmin ) sahtesi var. Altının, gümüşün, elmasın sahteleri var!..Peki dinin ve ideolojilerin de sahtesi yok mu? Olmaz olur mu hiç? Var.. diyen bir MUMCU. O İlhan SEŞLÇUK ki, 12 Mart 1970 muhtırasında, Erenköy’de ünlü Ziverbey köşkünde MADANOĞLU ve Doğan AVCIOĞLU ile diğer insanlarla birlikte işkencelerden geçtiler. Ergenekon kumpasından gözaltına alındığında zaten yaşlı ve rahatsızdı. Dr. Alev ÇOŞKUN’a Cumhuriyete sahip çıkması için vasiyet etti. Bir adam her şey demek miydi? Öyle de oldu. Hile ile vakfı ele geçirenlere karşı onur mücadelesi verdi. Ne sevindik, ne sevindik bilemezsiniz.
Bu yazıma da basından çıkan yazılar eşliğinde devam edeceğim. Hele son gelişmeler çok önemlidir. Bartu SORAL‘ın yazılarına karşı alınan tavır ve Cumhuriyet gazetesinde yazılarının yazılmasını istemeyenler nedeniyle yazması engellendi ve yazılarına son verildi.
Benim Cumhuriyet gazetesini almaya başladığım süreç, ortaokul yıllarımda evde Akşam gazetesi aldığımız yıllarla başlar. EYÜP İlçesinin bir mahallesi olan, SÜMERBANK FESHANE Fabrikasının çalışanlarının kurduğu ve adını Sümer Yapı Kooperatifi’nden alan Sümer evlerinin yer aldığı TOPÇULAR’da oturduğumuz yıllardı. İstanbul’un nispeten tenha olduğu ve etrafımızın bağ bahçe ve bostanlarla çevrili olduğu yıllar. Hakikaten akşam üstü mahallemizin gazete dağıtıcısı omzuna astığı askılıkla gazete dağıtan Ahmet abi bağıra çağıra ‘’Akşam gazetesi Akşam,, diye çıka gelirdi. Sonra Lise yıllarında aldığımız Günaydın gazetesinin popülerliği vardı ama Akşamın yerini tutmuyordu. Akademiye girmemle birlikte 1977 senesiyle ben eve Cumhuriyet gazetesini getirmeye başladım. Cumhuriyet gazetesinin bir üniversite gibi olduğu dönemde Cağaloğlu’ndaki Ahşap Ana binasının yanında inşa edilmiş yeni binasında merdivenle üst katlarına çıkılan geniş bir kitap satış reyonu vardı. İRAN Konsolosluğu’ndan girip İSTANBUL ERKEK LİSESİ’ni geçince sokağın köşesindeki bina. Cumhuriyet kitap kulübüne üye olduğumuz yıllar. O dönemden kalma kulüp üyelik kartımı göreceksiniz. (Resim–1) 1993 tarihinde üyeliğimin bitim tarihinde 38 yaşındaydım. Muhtemelen yine gidip yenileyerek uzatmışımdır. Yazıma katkı sağlaması amacıyla Cumhuriyet gazetesinin çıkardığı Cep Kitaplarından da birkaç örneği de yazımın aralarına serpiştirerek sunacağım.( Resim – 2, Resim – 3, Resim – 4) Cumhuriyet tarihi gibi Cumhuriyetin, Kurtuluştan Kuruluşa geçirdiği evrelerin kitaplaştırıldığı yayınlar. Dünya klasikleri vb. Okurların ufkunu açacak nitelikli yayınlardı. Geldiğimiz noktada neredeyiz. Her Cuma günü gazeteyle birlikte çıkan Bilim ve Teknik dergisi kapatıldı. Orhan BURSALI ve ekibi tarafından yine haftalık olarak ancak bağımsız ve ücretle satılarak Herkese Bilim ve Teknoloji adıyla piyasaya sürüldü. Bunu da olumlu karşılıyorum. Bozkurt GÜVENÇ, Doğan KUBAN gibi takip ettiğim akademisyenler var. Ancak sorun bu değil. Bundan daha da önemli. Evet, 56 yaşıma geldiğimde 34 senelik gazeteyi en başta sıraladığım nedenlerle bırakmak zorunda kaldım. 7 senedir almıyorum. Devamı Yarın