Zengin tarih ve kültür varlığı mirası içinde çok önemli bir yeri olan TARIMSAL KÜLTÜRÜMÜZ üzerine pek kafa yormadığımız açıktır.
Dünyanın hiçbir bölgesine nasip olmayan varlıklara sahip Trakya’nın önemli şehri Edirne bu nimetlerin en zenginidir. Çok geriye gitmeden sadece Osmanlı Döneminde 500 yıl İstanbul ve Osmanlı saray yönetimini besleyen şehirlerin önde geleni Edirne vilayetidir. Bağcılığın ve gül yetiştiriciliğini Bulgaristan’a kaptırdığımız önemli endüstriyel tarım ürünlerinin bölgemizde yetiştirildiği kanıtlardan ‘’EDİRNENİN ARDI DA BAĞLAR’’ türkümüz. TÜ’nün Güllapoğlu Yerleşkesi bölgesindeki ‘’GÜL BAHÇELERİNİN’’ olduğu derenin adı Güllopoğlu Deresidir. Daha da ilginci, tarımın mekanize olmadığı dönemlerde hayvan gücünden yararlanarak yapılan tarla işleme dönemlerinde, kırsalda yaşayan her aile öncelikle kendi gıdasını yetiştirir, fazlasını satarak diğer ihtiyaçlarını karşılardı.
Ne mi yetiştirilirdi?
TURUNÇGİLLER DIŞINDA HER TÜRLÜ BİTKİ elverişli topraklarımızda yetiştirilmiştir.
Daha da önemlisi yetiştirdiği ürünlerden aldığı tohumları kullanmışlardır. Köyünde her hanede bir sağmal inek ve kümes mevcut olup sütünü yumurtasını kendisi yetiştirirdi. Ekmeğini kendi yapardı. (Köylerde sadece hane tüketimleri için ortak bir havuzda bunlar gene yapılabilir) Yani kısaca bugünkü iyi tarımı, organik tarımı uyguluyordu. Hane reisi köyünde bir öküz arabası karpuzu (120 adet) götürür Keşan’da satar hanesinin bir kışlık (yiyecek dışındaki) ihtiyaçlarını karşılardı. Hanedeki her kişi çalışırdı. Taa ki TMO’nin 70’li yılların başında uygulamaya başlanılan buğday taban fiyat uygulamasına kadar. Yavaş yavaş kırsal kesim ürün çeşidi azaltılarak 30 yıl içinde unutturulmuştur. Yerli tohumlar yok edilerek sözüm ona birim alandan daha fazla ürün alma politikalarıyla (girdiler artırılarak ülke tarımı yok edilmiştir) fazla para kazanılıyor uyutturmacasıyla kontrolsüz tarım kimyasalları ve hibrit tohumlarla topraklarımız ve sağlığımız tehdit altına sokulmuştur. Dış güçlerin politikalarının bu yanlış uygulamalarına ne yazık ki en önce Trakya çiftçisi uymuştur. Modern mekanizasyon tarımına geçilmiştir, lakin para kazanmasa da BUĞDAY–AYÇİÇEĞİ–ÇELTİK klasik bitkilerde karar kılınmış ve devam edilmektedir. Bir taraftan da organik veya iyi tarım mahsulü ürünler para kazandırmaktadır. Bu konuda kafa yoran, uğraşan hane sayısı da çok azdır. Uygulanan bu klasik tarım üretimi yüzünden Hane gelirleri erimesi sonucu kırsalda nüfus hızla azalmıştır. Özellikle işi yok diye evlenemeyen gençler, kızanım inek mi sağacak, koyun mu güdecek endişesiyle tarlalar satılarak şehre, fabrikalara işçi oldular. Hâlbuki kendi tohumlarımızla iyi tarım üretimi yapılsaydı, aynı zamanda mekanizasyon tarımına geçişte üretilen tarımsal ürünler endüstriyel olarak işlenecek şekilde kooperatifler veya şirketler aracılığıyla tesisler kurulabilirdi. Bağcılık, gülcülük, ipekböcekçiliği… geliştirilseydi, yılda 20 – 30 gün çalışan 40 adet çeltik fabrikası yerine birkaç entegre tesisler oluşturulabilseydi...sanırım herkese iş olacağı gibi daha zengin bir ilimiz olabilirdi.
Biraz geriye bakarsak bölgemizde peynir üreten mandıraların yıllar önce yerli üretim yaptığını, hatta Keşan’da YE–AL MARKA BİSKÜVİ FABRİKASININ, ilk SUSAM YAĞI Fabrikasının varlığını göreceklerdir. İyi bir öngörü ve planlamayla tarımsal kültürümüz endüstriyel anlamda mekanizasyon ile birlikte entegre edilebilseydi, şimdi en az iki adet TARIM ORGANİZE SANAYİMİZ olurdu. Büyük pazarlara yakın olmamız, tarımsal kültür zenginliğimiz yanında çok önemli bir stratejik avantajımızdır. Bu yüzden acilen Edirne için STRATEJİK BİR TARIMSAL MASTER PLANI yapılmalıdır. Şehrimizin turizm ve sanayileşme gelişim desteklenmesi yanında öncelikli hızlı geliştirilecek konu ENDÜSTRİYEL TARIMDIR. Zamanımızın ve geleceğin iki önemli konusu ENERJİ ve TARIM olduğu unutulmamalıdır.