Bugün köşemde yazacağım yazı Türk Güreşine büyük hizmetleri geçen ve rahmetli olan duyarlı dostum Ali Gümüş’ün yazısından alıntı yaparak sizlere sunuyorum. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.
Balkanlardan ülkemize göç eden Türk sporcuları
Bulgarlarla yaklaşık 600 yıl birlikte yaşadık. Volga boylarında yaşayan Türk boyu iken Balkanlar’a gelip yerleşen ve Hristiyanlığı seçtikten sonra kimlikleri değişen bu komşu ülkeden büyük sporcular çıktı.
Kelime anlamına baktığımızda “Balkanlar’ın” “sulak arazi” demek olduğunu anlıyoruz. Su olan yerde uygarlık vardır. Malcılığa büyük önem veren, toprağı ekip biçmektense “hayvan” yetiştirmeyi seçen Bulgarlar, “malcı” bir ulustur. Yoğurdu, sütü, kaymağı, peyniri en alasından bilirler.
Ot Yiyenler, Et Yiyenler
Tarih boyunca yapılan savaşlarda ot yiyenleri et yiyenler yendiler. Bugün eti ağızlarına sürmeyen toplam nüfusun 1 milyarı aşkın Hindistan’dan çağlar boyunca dünya çapında şöhrete ulaşabilmiş tek sporcu çıkmamıştır. Çinliler de “süt” içmezler. Oradan dünya spor podyumlarına Çin’i temsilen gelen yarışmacıların büyük çoğunluğu da “Süt içen”Uygur Türklerindendir.
İnsanın oluşasında “genetik” faktörlerin öneminin ne kadar önemli ölçüde olduğu günümüzde ortala çıktı. İnsanın değişik tavırlarda insan olmasında ayrıca “genetik” de rol oynar. Genotik, çevre, ağaçlandırma, hava ve suyu içerir. Balkanlar’ın hem genetik hem de genotik açıdan yararlanmış değerleri vardır. Koca Yusuf, Kurtdereli Mehmet, Kara Ahmet, Madralı Ahmed, Tekirdağlı Memiş, Kavaşoğlu Koca İbrahim, Şamdancıbaşı Kara İbo, Kel Aliço pehlivanlarda iki etkenin de payı vardır.
Bunlara bir de “iyi beslenme” ilave edilince yaşadıkları devrin en güçlü sporcularının önemli bölümünün Bulgaristan’dan çıkmasına şaşmamak gerekir. Bulgaristan dünyanın en verimli bölgelerinden biriydi. Burada insanlarda hayvanlarda doğa da tarif edilemeyecek ölçüde “zengin” di.
Yağlı Güreş
Bulgaristan’da yaşayan Türkler’in kahramanları güreşçilerdi. Türkler, bütün kahramanlıkları vasıflarını güreşçilerin şahıslarına buluyor ve bunun böyle olduğunu sanıyorlardı. Devir böyle bir devirdi.
Bulgar güreşçi Mehmedov’un güreş hocası efsane kahramanlarından sayılan ve Türkiye’mizde adı bilinmeyen Abidin Pehlivan’dı. Bu tür mücadele sporu, kültür-fizik hareketinden yenme-yenilme şekillerine kadar baştanbaşa Türk kültürünün izlerini taşıdığından Bulgarlar, 1960’lı yıllarda “Yağlı Güreş minderi baltalıyor” iddiasıyla ve bunu akademik kurula da onaylatarak Bulgaristan’da yapılmasını yasakladılar. Alında bu yasak kararının alınmasında “Yağlı güreş vesilesiyle Türkler biraraya geliyor, haberleşiyor ve aralarındaki bağları güçlendiriyorlardı” istihbaratının payı vardı. Her ne kadar komünizm, din, dil ayrılığı tanımaz iddiasıyla ortaya çıkmışsa da giderek “en güçlü milliyetçili” halini aldı.
Çağımızda insanları sen şusun, sen busun diyerek ayırmanın ne kadar sakıncalı olduğu bir kere daha ortaya çıktı. Mesele şu ki, kim hangi kandan olursa olsun, önce yaşadığı toprakları sevmek, yasalarına uymak zorundadır. Devlet tarafında da insanlara belirli milletlerin propagandası yapılamaz. Bu takdirde her görüşün bir karşı hareketi yeşerir. Önemli olan ekonomik bağımsızlıktır ki, İsviçre örneği parası güçlü olan ülkeler bugün dünyanın güçlü ülkeleri sayılıyor. Hiçbir şekilde şövenist düşünmeden, tarihi gerçekleri gözönünde bulundurduğumuzda binlerce yıl içinde Yahudiler’den çok Türkler’in kıyıma uğramış olduklarını anlıyoruz.
Artur Koestler’in “13 Kabile” adıyla yayınladığı eserinden de anlaşılıyor ki, Türk boylarına mensup Peçenek, Avar, Kuman, Alan yada bir başka grup, Hristiyanlıkla Müslümanlık arasında sıkışarak kaybolmuş durumdadırlar, Ruslar, Peçenekler’e “Poleveç” adını verirler ki, Kiev’in kurucusu Kral Rurik adıyla tarihe geçen sima da aslen Türk soyludur.
Ne var ki, geçmiş dönemlerde, hatta en belirli olarak 1789 Fransız İhtilali’ne kadar, devlet kimliği ön planda yer alıyordu. Çünkü Alman ırkının Latin baskısı altında eriyip kaybolacağını gören Roma-Cermen İmparatorluğu’ndaki Alman erimesine karşı çıkan Martin Luther King, kendisine en yakın 12 dostunu çarşıya, pazara, köylere gönderirken şöyle diyordu: “Gidin dolaşın, bana kökü Almanca kelimeler getirince getirin, Saray’dan uzak durun, halkın arasında dolaşın.” Roma- Cermen İmparatorluğu uyruğunda olanlar Martin Luther çıkmamış olsaydı günümüz çağında kendilerini Latin ve İtalyan hissedeceklerdi. Martin Luther 12 yıl çalışıp İncil’i Almanca’ya çevirdikten sonra Almanlar kimliklerini buldular ve bu çalışmalar sırasında Luther’in sponsorun da bugün Batılıların “Muhteşem” adını verdikleri Kanuni Süleyman’dı
Güreş ve Folklor
Güreşin folklorla, milletlere ait kültürle çok yakından ilişkisi bulunur. Bu sadece bize özgü değildir. Çünkü bir milleti yaşatan özelliklerin başında “kültüre” sahip çıkmak, çok önem taşır. Yusuf Has Hacip, “Mutlu bilgiler” adını verdiği eserinde günümüzden bin yıl önce bir atalar sözümüze yer verir. Bu söz şöyledir: “İl kalır, töre bırakılmaz…” Bunu günümüz Türkçesine çevirdiğimizde “Vatan bırakılır, töre bırakılmaz” demek olduğunu anlarız. Nitekim törelerini bırakmayan, kendi aralarında yardımlaşan ve haberleşen nice uluslar, yaşadıkları topraklardan sürüldükten iki bin yıl sonra yeniden oralara dönerek devlet kurdular. Aynştayn’ın dediği gibi “Herşey gelip geçici. İnsanların gün, ay, yıl, yüzyıl, bin yıl diye adlandırdığı hemen herşey yalan…”“insanların vakit saat ayarları” izafi…
Neden Balkanlar ve Kafkasya
Yeryüzünde Türkler gibi de iyi güreşen yoktur. Baba, oğul, dede, birkaç kuşak bir işle uğraşmışsa elde edilen beceri genetik olarak nesilden nesile geçer, ticari beceride, askerlikte, güzel sanatlarda ve sporda “genetik” özelliklerin rolü bulunur.
Toprak Ana’nın insanlara ve bitkilere verdiği özelliğe “Genotik” özellik denir ki, insanların topyekün canlıların karakteristik oluşumlarında “Genotik” özelliklerin payı ölçüsüzdür. Toprak Ana, kendisine “hain” davranılırsa üzerinde yaşadığı canlılardan intikam alır.
Bütün canlıların insanlardan bitki ve böceklere kadar hayat çizgisi de toprağa verilen kıymetle oranla artar ya da azalır. Bu gerçeği gözönünde bulundurduğumuzda dünyanın en sağlam, en uzun ömürlü, aynı zamanda men iyi güreşen insanlarının bitki örtüsüyle adeta yeryüzü cennetini andıran Deliorman civarıyla Kafkasya’dan çıkmasının normal olduğunu anlarız. Askeri alıştırmalar açısından önem taşıyan “Pehlivanlık çalışmalarında” kat edilen genetik beceri kuşağı da Deliorman ve Kafkasya’da sağlam temeller oluşturmuştur.
Türk Güreş Tarihine geçen belli başlı bütün önemli güreşçilerin % 95’i de Deliorman yada Kafkasya bölgesinden Anadolu’muza gelip yerleşmiş ailelere mensup “Yaşar Doğu, Nurettin Zafer, Haydar Zafer, Ali Yücel, Adil Candemir, Servet Meriç, Hamit Kaplan Gazanfer Bilgi, Mithat Bayrak, Sırrı Acar, Zekeriya Güçlü, Mustafa Dağıstanlı, Remzi Musaoğlu, Kazım Ayvaz gibi…”
Genetik özellikleri, temizhava, besleyici, su zenginleştirir. Temiz havada yaşayan, mineral özellikleri yüksek su içen, ayrıca dengeli beslenenler, genetik olarak ailelerinden kendilerine intikal eden beceriyle başarıya ulaşırlar. Hangi dalda olursa olsun bir insanın dilediği işi başarması için önce hedefini seçmesi gerekir. Hedefini seçen biri dilediği zirveye % 50 oranında yaklaşmış demektir, bundan sonraki bölüm, onun çalışmalarına bağlıdır. Törelerin güreşle süslü olması, düğümlerde bayramlarda güreş sporu yapılması çevre gençlerini de etkileyip bu spora yöneltir.
Deliorman ve Kafkasya bu bakımdan dünyada belirgin izleri taşıyan bölgelerdir.
İslamiyet’in güreş sporunu övmesi Peygamberimizin amcası Hasreti Hamza’nın, damadı Hazreti Ali’nin namlı birer Pehlivan olmaları da, dini öğelerle folklorun süslemesi neticesinde güreş zenginliğinin meydana çıkmasında payı vardır.
Sonuç olarak Türkiye de Yağlı Güreşin haritasını çıkaracak olursak genel olarak üç topluluk tarafından yapılmakta ve sevilmektedir.
1-Balkan Göçmenleri “Özellikle Pomaklar”
Yağlı güreşi Balkanlara akıncılar tarafından götürüldüğü bir gerçektir. Burada ki halkın Yağlı Güreşi benimsemesi, eski Yunan ve Bizans’ta vücudun kum ve yağla ovularak yapılan güreşe alışık olmalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Osmanlı döneminde Trakya ve Rumeli yağlı güreşlerinin bir numaralı yeriydi. Özellikle Pomaklar en iyi pehlivanları çıkardılar örneğin “Kel Aliço”. Balkan Savaşları sonrası Rumeli halkı Türkiye’ye göç ettiklerinde yağlı güreşi de beraberinde getirdiler.
2-Kafkas Göçmenleri “Özellikle Abhazlar ve Çerkezler”
Çok koyu ataerkil bir toplum olan Kafkas halklarının, son derece maço “sadece erkek olarak kalsa daha sevimli olabilecek erkek” olan erkekliği yücelten yağlı güreşi kendilerine yakın bulmasıdır. Aynı şekilde yağlı güreşteki dini motiflerin de Türkiye’ye göç eden Müslüman Çerkezleri etkilediği düşünülebilir. Artvin dolaylarında kalan Gürcüler mesela karakucak güreşi yapmaya devam etmişti. Kafkas halklarında güreş babadan oğula genetik olarak geçmektedir. Yağlı güreşi de Balkanlardan göç eden göçmenlerden öğrenmişlerdir.
3-Yörükler
Yağlı güreş XIII üncü yüzyılın başlarında güneybatı Anadolu’da doğmuştur. O dönemde karakucak güreşi yapan Türklerin, günlük hayatta sivrisineklerden korunmak için vücutlarına zeytinyağı süren yerli halktan esinlenerek yarattığı bir spordur yağlı güreş. Hatta sivrisineklerden korunmak için kendileri de yağlanan Türk askerlerinin kazara bulduğu bir spor olabilme ihtimali de çok yüksektir.
Şu anda Türkiye de yağlı güreşin yapıldığı bölgeler
-Trakya “Edirne, Kırklareli, Tekirdağ” Pomakların yoğunlukta oldu Kırklareli’nde yapılmaktadır.
-Kocaeli-SakaryaBir dönem yağlı güreşin başkenti olan Karamürsel’de Balkan göçmenlerinin ağırlıklı olmasıdır. Sakarya’da yağlı güreş Akyazı, Hendek ve Söğütlü’de ağırlıklı olarak Balkan ve Kafkas göçmenleri tarafından yapılmaktadır.
-Batı Anadolu “Çanakkale, Balıkesir, Bursa” Bölgede bulunan Manavların da yağlı güreşe ilgisi vardır. Bölgenin zeytinyağı açısından zengin olması ilgiyi doğal olarak artırmaktadır.
-Akdeniz“Antalya, Muğla, Burdur, Manisa” Yörüklerin yoğun olduğu bir bölgedir. Ağırlıklı olarak yağlı güreşe ilgi yoğun bir şekilde bulunmaktadır.
-Batı ve Orta Karadeniz“Samsun, Tokat, Ordu, Zonguldak, Kastomonu” Zonguldak’ta yağlı güreş yaygındır. Kastamonu ve Sinop bölgelerinde ilgi pek yoktur. Samsun-Tokat-Ordu bölgelerinde Kafkas göçmenlerinin bulunması sebebiyle yağlı güreşe çok önem verilmektedir.
-Ankara, ErzurumAnkara’nın Beypazarı ve Nallıhan bölgesinde yağlı güreş yapılmaktadır. Erzurum’da Kaleiçi yağlı güreşleri yapılmaktadır.
Balkanlar’da Yağlı Güreş
Ata sporumuz güreş günümüzde balkanlarda yapılmaktadır.
-Yunanistan ve Bulgaristan’da: Türklerin yoğun olarak ikamet ettiği yerlerde yapılmaktadır. Bu güreşlere Yunan ve Bulgar pehlivanlarda güreşmektedir. Türkler ile baş edememektedirler. Bulgaristan’da son yıllarda Koca Yusuf Yağlı Güreşleri Deliorman bölgesinde ve Kırcaali bölgesinde ki Türklerin yoğun olduğu yerleşim yerlerinde yağlı güreşler yapılmaktadır. Yunanistan’da Seçek Yağlı Güreşleri yapılmaktadır.
-Makedonya’da: Balkan ülkeleri arasında en popüler olarak güreşin yapıldığı ülke Makedonya’dır. Ülkenin kuzey bölgesinde Arnavutlar tarafından yapılmaktadır. Ancak Makedonlar yağlı güreşin “Arnavut sporu” diyerek sevmezler.
Kosova’da: Arnavutlar tarafından Prizen Bölgesinde yağlı güreşler yapılmaktadır.
Kaynak:
İsmail Kahraman “Balkanlarda Osmanlı Medeniyeti Belgeseli – 1” Gebze Gazetecilik ve Matbaacılık Tesisler, s. 59-68
http://yagligures.blogspor.com/2010/08/turkiyede-guresin-haritasi.html
Murat Sertoğlu, “Rumeli Türk Pehlivanları” Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları:651, Türk Büyükleri Dizisi:2, Birinci baskı 1-1986
Atıf Kahraman, “Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi” Cilt:2, Kültür Bakanlığı Yayınları:1029, Türk Eserleri Dizisi:133, 1 Baskı 1999