Güreş Sporu
Güreş sporu; İnsan topluluklarının dünya üzerinde varlığı ile birlikte başlayan ve medeniyetin tekâmülü ile ilerleme gösteren insanın günlük hayatının bir parçası olarak daima var olan bir mücadele sporudur.
Güreş iki insanın birbiri ile hiçbir araç ve gereç kullanmadan eşit şartlarda belli bir alan belli kuralları belli bir zaman içinde mertçe, yiğitçe yapılan zihinsel, fiziksel bir mücadeledir.
İlk önceleri insan hayatının çevreye uyması ve hayatta kalmasının tabii sonucu olarak içgüdüye dolayı gelişen güreş sporu, medeniyetin ilerlemesiyle, toplumların kültürel ve fiziki özelliklerinden de etkilenerek gelişme göstermiş ve günümüzde ana spor dallarından biri haline gelmiştir.
Tarihi akışı içerisinde güreş sporu; her ülkede ayrı ayrı isimlendirilmiştir. Japonya’da Sumo, İrlanda Kurt-Glaki ve Mazanderan’i, Rusya’da Tehdadba Gueche, Kouresse, Kokh, Sanbo, İzlanda da Gumo, Türklerde Karakucak, Yağlı, Şalvar ve Aba Güreşi gibi isimler almıştır.
Güreş sporu, kuvvet, maharet, zekâ ve konsantrasyonla sistemleşmiş özel bir spor dalıdır.
Amacı ne olursa olsun, güreşle ilgilenen toplulukların başında Türk boyları, Yunanlılar ve Romalılar gelmektedir.
Güreşin, Türk kavramı ile bütünleşmesi uzun bir tarihi geçmişe ve Türklerin Anavatanı olarak Orta Asya’ya kadar gitmektedir. Orta Asya Karakurum, Altay ve Tanrı Dağlarıçevresinde ve bu dağların eteklerinde başlayan o günden, günümüze kadar gelen tarih şeridinin her döneminde, saraydan kışlalara yerleşik yaşayandan göçlere ve çobanlara kadar Türk milletinin her ferdi güreş sporunun yarışına eğlence, gösteri ve sosyal statü göstergesi olarak benimsemiş ve uygulaya gelmiştir.
Göktürklerden başlayarak Hunlar, Uygurlar, Selçuklular ve diğer Türk devletlerinde “Güreş ve Kuvvet” Türklerle bütünleşmiştir. (Geleneksel Spor Dallarının Geliştirilmesi Ankara 1990, s. 108)
Güreşin tarihi milattan önce 2000 yıllarına ait Mısır’da Beni Hasan harabelerinden çıkarılan bir başka güreş tekniklerini ve figürlerini görmemiz mümkündür. MÖ 260’da Yunanlılar, MÖ 2 ikinci yüzyılda Türkler, MÖ 22’de Japonlar, MÖ 260’da Sümerler, MÖ 2000-2470-2320’de Mısırlılar tarafından güreş yapıldığına dair belgeler bulunmuştur.
Bizde de güreşin tarihi eskilere dayanmaktadır. Ege kıyılarını alan, Türkler eski Yunan ve Bizans Varisleri Rumların yağlı güreş sporuna kendi yapılarına uygun olarak geliştirmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu kurulduktan sonra güreş herkesçe sevilen saygı gören ve hatta padişahların yaptığı bir spor haline gelmiştir. Padişahlardan Yıldırım Beyazıt, Fatih Sultan Mehmet, Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim, IV. Murat, II. Mahmut ve Abdülaziz iyi birer pehlivan idiler. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da kurduğu ve Unkapanı’nda bulunan “Süca tekkesi” güreşte dünyanın en eski kulübü idi. Yine Fatih Semtinde Zeybek yokuşunda kurulan “Pehlivan Memur Tekkesi”nden 300 pehlivan yerler, içerler ve idman yaparlardı. (Meydan Laurese, Cilt: 5, s. 454)
Yağlı Güreş
Yağlı Güreş Pehlivanların beli ve paçası iple bağlı deri pantolonlar (kıspet) giydiği ve zeytinyağı ile yağlanarak çim üzerinde yapılan güreş şeklidir. (Celal Taşkıran; Yüksek Lisans Tezi. Konya, 1992, s.1-5)
Rumeli’de; Deliormanda, Trakya’da ve Anadolu’nun Ege ve Batı Karadeniz Bölgelerinde yapılır.
Araştırmacıların yağlı güreşin bize Yunanlılardan veya Bizanslılar’dan geçtiğini söylerler. Gerçekte ise “Alaturka güreş” dediğimiz yağlı güreş, tamamen Türkler’e özel bir güreş türüdür. Ne eski Yunanlılar ve Batı Anadolu’da yaşamış uluslar ve ne de Bizanslılar bugün yapmış olduğumuz yağlı güreşi hiçbir zaman yapmamışlardır. Yapılış şekli ve genel kuralları Yunanlıların ve Bizanslıların yapmış oldukları yağlanarak yapılan güreşe hiç benzemez. Yunanlıların ve Bizanslıların yağlanarak yaptıkları güreşin görünce karakucak güreşine uygulayarak tamamen Türk’e öz yepyeni bir yağlı güreş türü ortaya çıkarmışlardır.
Yağlı güreşin Anadolu içlerine girmemiş ve yalnız Rumeli’ye ve Bizans’a (İstanbul) yakın yörelerde kalmış olması göz önünde tutularak bu güreşin o yörelerde evvelce yerleşmiş Türkler tarafından Yunan güreşinden esinlenerek yapıldığını göstermektedir.
Rumeli’de ve Trakya’da ilk defa yerleşen Türkler Peçeneklerdir. Orta Asya’dan gelip il önceleri “Yayık” ve “İdil” ırmakları yöresinde oturan Peçenekler, Hazerler’in ve Guzların birleşerek saldırmaları üzerine batıya göç ederek (898-902) “Don nehrinden” Tuna’ya kadar olan bölgeye yerleşmişlerdir.
Peçenekler, “Niş” ile “Sofya” arasındaki ovalara,Makedonya’ya,Filibe’ye, Tuna boyundaki yerlere, “Yüztepe” denilen Şumnu’ya yakın yerlere ve Şumnu bölgesine yerleşmişlerdir.
Bu bölgede Türk güreşine yüzyıllarca en ünlü güreşçileri yetiştiren, yağlı güreşin beşiği “Deli Orman”dır. Bölge de yetişen Koca Yusuf, Filiz Nurullah, Kara Osman, Kara Ahmet gibi sporcular yetişmiştir.
Türklerin Yunan ve Roma Usulü güreşi görerek yalnız yağlanma şeklini karakucağa uygulamaları bu dönemde başlamıştır.
Genellikle Türkler tarafından yapılan yağlı güreş hiç şüphesiz İstanbul’un Türk şehri oluşa kadar Türk’ün öz sporudur. (Kahraman, Atıf (1989); “Cumhuriyete Kadar Türk Güreşçileri” Kültür Bakanlığı Yayınları, Ozan Matbaası, Ankara)
Yağlı güreş ananesi bizi tabii olarak Kırkpınar Hikâyesine götürmektedir. (Musamet Başaran, Serbest ve Grekoromen Güreş, Ankara 1989, s.4)
Yunanlıların Cimnasyumlarda yağlanarak kumda güreş yaptıkları sonradan vücutlarına yapışan yağ ve kumu kazıdıkları bilinmektedir.
Yağlı Güreşlerde bilinmesi gerek bilgiler.
Yağlı güreş çeşidinden oyunların sayısı belli değildir. Her pozisyonda birçok oyun uygulamak mümkündür. Adalı Halil Alaturka’da 366 oyun bulunduğunu belirtmiştir.
Yağlı güreş organizasyonlarında gelen misafirler pehlivanlara ev sahipliğini güreş ağası yapmaktadır. Yüzyıllardır sürdürülen bu gelenek hala devam etmektedir. Ağalık seçimi için meydana genellikle bir koç getirirler. Koçu açık arttırma sonunda alan şahıs bir sonraki yıl güreş ağası olur.
Geleneksel Türk Güreşleri
“Güreş Osmanlı”da yerel bir gelenektir. Bu yapı içinde spor kavramıyla özdeşleşen güreşin temel örgütlenme birimi “Tekke”dir. Büyük yerleşme birimlerinde güreş işlerini esnafların “Ahi Teşkilatı” yürütmektedir. Yerel niteliği nedeniyle bölük, pörçük yerci kaynakların et etkin biçimde seferber edebilen bu spor yapıları 1925 yılında laikleşme sürecinin bir parçası olarak tekke ve zaviyelerle birlikte 600 yıllık spor mirası tarihe karışmış ve yerine cumhuriyet döneminde yeni bir anlayışla teşkilatlanan Türk Güreşi ilk kimliğini Türkiye Güreş Federasyonu 1922 yılında Türkiye İdman Cemiyeti İttifakı kurulmuş 1923 yılında FİLA (Federation İnternationale de Lutte Amotevr)’ye üye olunmuştur. TC’nin kuruluşunda ilk federe olan federasyonlardan biride Güreş Federasyonudur.(Cevdet Avcuoğulları, Türkiye Güreşlerine Katılan Kulüplerin Çalışma Şartları ve Sporcu Kaynakları, İstanbul-1993, s. 13-20-24-58-59-107-110) Türkiye Güreş Federasyonu kurulması ile birlikte Türk güreşi spor kulüplerinin dar kalıplarına sığdırılmaya çalışmış ancak bu yapı geleneksel spor organizasyonlarının her zaman dışında kalmıştır.
Geleneksel Güreş Organizasyonları
Düğünlerde, dini bayramlarda, özel günlerde, şehzade ve sultanların doğum şenliklerinde, evlenme ve sünnet düğünlerinde, tahta çıkışlarda güreşler düzenlenirdi. Yapılan güreşleri padişah, Vakıflar, Ahi Teşkilatı, varlıklı beyler ve devlet yöneticileri desteklerdi.
Geleneksel Güreş Organizasyonları Türklerin yıllardır önemli günlerinde yaptığı güreşler günümüzde değişik şekillerde ülkemizde yapılmaktadır. Önemli bir kültür mirasımız olan bu güreşleri devam ettirmek mecburiyetindeyiz. Tarihimize sahip çıkmak atalarımızın bize bıraktığı bu değerli organizasyonları günümüz şartlarına uydurup geliştirme ve yaygınlaştırmalıyız.
Türkler’de güreş her seviyedeki insan grupları içinde ilgi görmüş, benimsenmiş, uğrunda fedakârlık yapılarak yarışma, eğlence, gösteri ve sosyal statü göstergesi olarak benimsenmiştir.
Türkiye’de ata sporu olarak kabul edilmesine, çok sevilmesine rağmen güreşe aktif olarak katılan bir kişinin sahip olması gereken fizyolojik kapasiteleri belirleyen değerler ve normatifler maalesef mevcut değildir. Güreşte bunun yanında teknik yetenekler, yüksek derecede motivasyon ve rakip güreşçiye uygulayacağı taktiklerle başarıda rol oynayan en önemli faktörlerdir. (Celal Taşkıran, Yüksek Lisans Tezi, Konya-1992, s.6-7)
Yağlı Güreşe gönül veren sporseverler konuların içerisine girdikçe uzar gider. 656 ıncı Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşlerinde buluşmak üzere yaşadığımız coğrafyada yapılan yağlı güreşin devam etmesi dileğiyle hoşça kalın.
Burhan Aytekin
Kaynak