Kızılbaş içün geliyor deyu haber getürmeğin Tebriz tarafına göçmek içün otağ gitti ve divan olub, vezirler varub içerü girüb müşavere olundu. 21 Eylül 1534de Ercişten kalkan Padişah; Bendimahi, Karadere Ağzı, Seğmen ova, Deste dereyi aşıp, Hoya doğru yürümüştü[78].
Bu sırada İran ordusunun baskın yapmak niyetinde olduğunu haber alan İbrahim Paşa, ordusunu hemen Tebrizin doğusundaki Avcan (Ucan) yaylasına çekmiş, düşman ordusunu orada beklemeğe başlamıştı. Düşmanla temas mevcut olmadığından ricat muntazaman yapılmış ve Kanuni Sultan Süleymanın Ercişten tesrii(hızlı) hareketi- üç merhaleyi bir günde kat edecek tarz üzere- haberi gelmişti[79]. Ancak, Şah Tahmasbın yakınlara kadar gelmiş olması, orduda bir çaresizlik ve perişanlığa sebep olmuştu. Padişahın gelmekte olduğu, Hoya yaklaştığı haberi, İbrahim Paşaya ulaştığı halde[80], Serasker yeniden bir ulak göndermiş, Padişahtan acilen gelmesini istiyordu[81] .
İbrahim Paşanın kendi el yazısı ile bu sefer esnasında gönderdiği son mektubu harekeli olup; Ferah çavuş geldi, Sultanım buyurmuşsuz şükür Allaha bendenüz Sultanım namusuna malum ola imdi, benim güzel Sultanum,eğer kızılbaş içün hal nedür buyurursanuz bendenüz ki, yürüdüm haber almış dönmüş karavul gönderdim ki, Şahdan gayri kim var ise buluşsunlar, eğer Şah kendi ise bendenüz buluşuruz erenler himmetiyle Sultanum hayır duadan unutman eğer cenk için buyurursanız hergün cenkdür amma hubbullah bize inayet ider erenler himmeti ile heman Sultanum inayet eylen Tebrize konman geçün bendenüz konağına konun esili vardur... [82]. Bu vaziyette İbrahim Paşanın telaşa düştüğü ve gönderdiği son ariza ile de Padişahın hareketini tacil etmesi istirhamında bulunduğu gözükmekteydi. Bir tarafta muhalifleri tarafından askerlerin kışkırtıldığını, aleyhine dedi-kodular yapıldığını duyan İbrahim Paşa gerçekten zor durumdaydı. Ama o Şah Tahmasbla savaşmayı da göze almak cesaretini göstermişti.
Öte yandan, Şah Tahmasb Herattan Maveraünnehre yürümeye hazırlanırken, acele ile dönerek, Osmanlı ordusuna karşı mücadele için hazırlıklarını tamamlayıp, önden Behram ve Elkas Mirzaları sevk ederek Irak-ı Aceme yönelmişti [83].
Kanuni Sultan Süleyman başvezir İbrahim Paşanın içinde bulunduğu durumun önemini anlayarak, Ercişten itibaren üç konağı bir ederek süratli bir şekilde ordusuyla 19 Rebiul-evvel 941/ 28 Eylül 1534 Pazartesi günü Tebrize ulaşmıştı. Tebriz halkı cümleten çıkub Padişahı istikbal idüb(yollara) bi nihaye kumaşlar bezler döşediler. Şallar ve kumaşlarla şehri donatan Tebrizliler Padişahı Sad-abad ovasında karşılamışlardı[84] .
29 Eylül 1534de Salı günü Kanuni Sultan Süleyman ve Serasker İbrahim Paşa Avcan(Ucan) yaylağında buluşmuşlardı. Bu birleşme tam vaktinde olmuştu. Solakzade: Padişah hazretleri Avcan sahrasına bedene can dühul eder gibi nüzul eylediler cümlesi ile bu meselenin önemini beyan etmişti. İki Osmanlı ordusu burada birleşip, İbrahim Paşa ve askerleri, uğurlu Padişahı istikbal eylemişlerdi. Bütün asker sevinç ve huzura gark olmuştu[85].
Kanuni Sultan Süleymanın Serasker İbrahim Paşa ile, Irakeyn Seferi için, Şah Tahmasbın yazlık ordugah-ı olan Ucan Yaylasında buluşması, Osmanlı Ordusunu çok mutlu ederken, öte yandan İran Ordusu ve Şah Tahmasbı büyük bir telaş, korku ve dehşet içerisine düşürmüştü. Osmanlı Ordusunun birleşmesi, İran Şahında taarruz şöyle dursun, savaş kabulüne bile cesaret bırakmayarak 30 Eylül 1534den itibaren ricatlarına sebep olmuştu. Şah Tahmasb Çaldıran(1514) hatıralarının da canlılığını koruduğunu düşünerek selameti tekrar doğuya doğru kaçmakta bulmuştu[86]. Bu esnada Osmanlı Devleti ve Ordusu prestij ve güç kazanmıştı. Çarpışmaya cesareti kalmayan Şah Tahmasb, endişe ve çaresizlik içinde memleketinin iç taraflarına doğru çekilmişti.
Kanuni Sultan Süleyman bütün sorumluluk ve yetkiyi kendisinde toplayarak, itaatını arzeylemiş olan Geylan Hakimi Muzaffer Sultanın tekrar ülkesine dönmesine müsade etmiş, Ulama Paşayı Azerbaycan valisi olarak tayin etmişti. Hazarın batı kıyısında Türkleşmiş olan Şirvanşah Hanadanının itaatını kabul edip, Şirvanşah II. Halilin oğlu Mehmed Mirzayı Tebriz muhafızlığına bırakmıştı. Tebrize kadı tayin edilip, Şenb-i Gazan Kalesine beyler ve askerler görevlendirilip, Tahran istikametine çekilmiş olan Şah Tahmasbın ordusunun takibine karar verilmişti[87]. Bu sırada Şah Tahmasb başkentini güvenli görmediğinden ve Tebriz şehri Osmanlıların eline geçtiği için, hükumet merkezini Kazvine nakletmişti. Bu da ileride, Fars Kültürünün hakim olduğu Kazvinde, Safevilerin Türk Kültüründen uzaklaşmalarına etki edecekti.