Umumen Ümera-i Kürdistan ile ve bir bendegan-ı dergah-ı feth-aşiyan ile Tebriz caniblerine irsal olunub bu kulları dahi geru ecnad-ı nusret-mutad ile Amidden çıkub diyar-ı şark ile memalik-i mahmiye-i hakani hududuna karib olan bazı hisarların taife-i evbaş-ı dalalet-irşad ellerinde olub.... Kala-i Bayezid ve Erciş nam kalalar feth olunub, cümle-i muzafat ve mülhakatı ve tevabi ve levahiki ile eyadi-i ibad-ı südde-i zafer mutadda mazbut ve musahhar vaki oldu. Tegayyurat-ı ara-i faside-i mülahide sebebi ile muattal ve hali olan cevami ve mesacidde ehl-i sünnet ve cemaat ayini üzere ezan okunub, ikamet-i salat-ı mefruza ve mesnune olunub ve camiinde cuma günü Hz. Sahib kıran-ı saadet-karinin ismi şeriflerine kıraat-ı hutbe okunub...[33]
Adilcevaz Kalesi muhafızları firar edince Sünni ve Hristiyan ahali kale anahtarlarını İbrahim Paşaya getirmiş, böylece Adilcevaz, Erciş ve Bayezid kaleleri 23 Haziran1534de alınmış oluyordu. Han-ı Süvarike varınca, Van hakiminin hem bu kalenin hem de Amük kalesinin anahtarlarını gönderdiği görülmüş, Şam valisi Hüsrev Paşa ise buraların ilhakı için tertibat almak üzere görevlendirilmişti. 24 Haziran 1534de Siyavan kalesi hakimi, Mahmudlu Türk aşiretinden, Emir Bey bizzat kalenin anahtarlarını getirmiş, Şii-Safevilerin müstahkem kalelerinden Toprak-kale fetholunmuştu[34].
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki şehirler, kaleler ve topraklar bir bir Osmanlı Devletine ilhak ediliyordu. Başta Van olmak üzere, Amük, Hoşab, Siyavan, Bidkar, Cerem, Eleşgird, Ahtamar, Adilcevaz, Ahlat, Erciş, Vastan, Hel, Tanuza, Ruşeni, Bayezid vs. kaleler alınmıştı. İbrahim Paşanın arizasında belirttiğine göre, Osmanlı askerlerinden bir ferd telef olmayub Şam Beylerbeyisi Husrev Paşa herbir kalenin ahvalini tadarik için, buraların dirlik ve düzenliğine memur edilmiş, diğer kethuda ve muhafızlar da tayin edilmişti[35]. Bu isabetli ve karşılıklı anlayış içerisinde meydana gelen olumlu gelişmeler, yapılan girişimler ve İbrahim Paşanın yerli yerinde aldığı diğer tedbirlerden sonra Osmanlı Ordusu, Şii-Safevi topraklarına girerek Tebriz yönünde harekete geçmişti.
Serasker İbrahim Paşa, Temmuz 1534de, Şah Tahmasbın Horasanda bulunduğunu, Tebriz şehrini de Şahın kayınbiraderi Musa Sultan adlı bir kimsenin savunduğunu öğrendikten sonra, Ulama Paşa ve Dulkadırlu Beylerbeyi Ahmed Paşayı önden göndererek, kendisi de müteakiben Azerbaycan topraklarına girmişti[36]. Öte yandan Kanuni Sultan Süleyman, henüz Irakeyn Seferine çıkmadan bir müddet önce validesi Hafsa Hatun 19 Mart 1534de, peşinden 16 Nisan 1534de İbn-i Kemal adıyla meşhur, Şeyhul-İslam Kemalpaşazade Ahmed Şemsüddin efendi vefat etmişti[37].
Kanuni Sultan Süleymanın bu meşhur seferi, kaynaklarımızda Irakeyn Seferi olarak zikredilir. Arapçada İki Irak manasına gelen Irakeynden maksat; Irak-ı Arab denilen Bağdat ve havalisi ile, Irak-ı Acem denilen kuzey batısı ki, Hemedandan Tebriz ve havalisine kadar olan bölgeyi içine alan coğrafyadır. Haziran 1533de İstanbulda Avusturya ile yapılan barış ahdinden sonra, Kanuni Sultan Süleyman, İran üzerine bir doğu seferi yapmaya karar vermişti. Ayrıca, Başvezir İbrahim Paşa, 6 Nisan 1534 de Halepten Diyarbakıra doğru yürürken Padişaha Zilkade gurresinde (14 Mayıs 1534) Anadolu caniblerine teveccüh-i hümayun buyurmaları uygun olacağını gönderdiği mektubunda bildirmişti. İbrahim Paşa, henüz Diyarbakırdan Şii-Safevi topraklarına doğru hareket etmeden evvel, Kanuni Sultan Süleyman büyük oğlu Saruhan valisi şehzade Mustafayı Defterdar Mahmud Çelebiye ısmarlayarak başkentte Kaimmakam olarak bırakmış ve Rumeli ordusunun bir kısmını alarak 11Haziran 1534 yılı perşembe günü Üsküdara geçmişti[38].
İbrahim Paşa, Azerbaycan topraklarına girdikten bir müddet sonra, Şah Tahmasbın askerleriyle beraber Horasandan çıkarak büyük bir ordu ile Tebriz istikametine yürüdüğü haberi üzerine, Kanuni Sultan Süleymanın gelişini hızlandırmak için hemen Ona bir ariza göndermişti[39].
Kanuni Sultan Süleyman, zaten 1525 yılı Temmuzunda Şah Tahmasba bir tehditname göndermiş ve Şii-Safevi Devleti üzerine yürüyeceğini bildirmişti. Hatta, sünni imam ve alimlerden şiiler aleyhine fetvalar bile almıştı[40]. Kanuni Sultan Süleyman gereken hazırlıkları, hayli geç de olsa yaparak, İstanbuldan altıncı Sefer-i Hümayuna çıkmıştı. 10-11 Haziran 1534 yılında İstanbuldan hareket eden Kanuni Sultan Süleyman; İstanbul, Galata, Üsküdar, Maltepe, Kıssahan Köprüsü,