Bu durum, Doğu Anadolunun birlik ve beraberliği için kaydadeğer bir hareket olmuştu. Bu bölgemizdeki Beylerin Kanuni Sultan Süleymana ve Osmanlı Devletine yürekten fedakarca bağlanmalarını sağlamıştı. O sıralarda Konyadan hareketle yoluna devam eden, Serasker [8] İbrahim Paşa, 10 Cumadal-ahir 940/27 Aralık 1533de, kışlamak ve toplanarak gelecek olan orduyu beklemek üzere Halep şehrine doğru yönelmişti [9] .
Vezir-i Azam İbrahim Paşa, Halepte kış boyunca boş durmamış, askerleri kışlalara dağıtmış, Padişahdan her hususta mezun olduğundan, kış mevsimini Gevaş(Vastan) taraflarında geçiren Ulama Paşa vasıtasıyla birçok altınlar harcayarak, ilkbahar harekatında fethedilecek yerlerin kale komutanlarıyla temas kurmaya çalışmıştı. Bu arada Bitlisin 1533 yılı sonbaharında yeniden Osmanlılara geçmesi üzerine, kışı Horasanda geçiren Şah Tahmasb (1524-1576), Özbekler üzerine yürümekten vazgeçip, Osmanlı Devleti askerleri ile karşılaşmak için hazırlığa girişmişti[10]. 940-941/1533-1534 yılı kışını İran üzerine sefer hazırlıkları ile Halepte geçiren Vezir-i azam İbrahim Paşa, kaynaklarımızın da bildirdiği üzere ilkbaharda başlayacak olan harekat için tedbirler alıyor ve düşman hakkında alakadar olanlardan malumat topluyordu. Nitekim, Celal-zade; Padişah-ı alem penah kıbelinden mecmu efal-i harekatta mezun alel-ıtlak olan Serdarın, bazı kalelerin teshiri için tertibat aldığını bildirmektedir[11].
Kanuni Sultan Süleymana kişisel yakınlığı ile de bilinen Osmanlı başveziri İbrahim Paşa çok zeki ve akıllı bir devlet adamıydı. Halepte kaldığı sürece, sefer için bir taraftan askeri hazırlıklar yaparken, diğer taraftanda siyasi girişimlerini yürütmekteydi. İbrahim Paşa, en kuvvetli rivayetlere göre Yavuz Sultan Selim(1512-1520)den sonra, Osmanlı nüfuzundan sıyrılıp İran hakimiyetine giren, Türk-Kürt beylerini gizli vaadler, zımni tehditler ve çok bol ihsanlar ile elde etmeyi başrmıştı. Henüz Halepte iken, Adilcevaz, Erciş, Ahlat gibi kalelerin anhtarlarını veya bu kalelerin teslim sözlerini almıştı[12]. Serasker ünvanıyla Irakeyn Seferine çıkan İbrahim Paşaya, müşavir ve kethüda olarak, defterdar İskender Çelebi, padişahın emriyle sefer esnasında birlikte hareket etmeleri için tayin edilmişti. Zaman zaman aralarında ihtilaf ve çekişme oluyordu. Kanuni Sultan Süleyman, İbrahim Paşaya İstanbulda ordunun hareketinden evvel, İskender Çelebi ile daima müşavere etmesini ve sözünden çıkmamasını... emretmişti. Buna rağmen sefer sırasında ikisi arasında bir anlaşmazlık ve çekememezlik başgöstermiş bulunuyordu[13].
İbrahim Paşa, sefer esnasında bütün sorumluluğun kendisinde olduğu sebebiyle gayet temkinli hareket ediyordu. İstihbarat için casuslar ve güvendiği kimseler vasıtasıyla haberleşmeyi ihmal etmiyordu. Bu meyanda daha önce Diyarbakır Beylerbeyiliğinde bulunmuş olan, Ramazanoğullarından Süleyman Paşadan haber istemişti. İbrahim Paşa ona gönderdiği mektupta: Musulda cemiyet eylemesini ve yukaru kızılbaş ahvali ve evzaı hakkında sıhhatli malumat elde ederek kendisine bildirmesini emretmişti[14]. Süleyman Paşa cevabında, o sırada Heratta bulunduğunu haber aldığı Şah Tahmasb hakkında, birbirinden çok farklı rivayetler dolaştığı, Tebrizde bulunan ve Şahın kayınbiraderi olan Musa Sultanın dahi, kendi Şahı hakkında bilgisi olmadığını, Şah Tahmasbın kışı Kumda geçirmesinin kuvvetle muhtemel bulunduğunu, çünkü Özbek Hükümdarı Ubeydullah Hanın her an Mervden gelerek hücuma geçebileceği endişesi ile, Horasan hududundan ayrılamayacağının tahmin edildiğini bildirmekteydi. Süleyman Paşa, Bağdat hakkında ise İbrahim Paşaya şunları yazmaktaydı: Zülfikar Handan sonra Bağdat hakimi olan Tekeli Mehmed Han, üç dört senelik zahire tedarik ederek durumunu sağlamlaştırmaya çalışmaktaydı. Bağdata mücavir arap kabileleri ile arası iyi olmayıp zahiren beru canibe meyli de yoktu. Bütün bu bilgilerin, Musul beyi Seyyid Ahmed Beyden ve Osmanlı Devletine sadık bir dirliğe mutasarrıf Hüseyin Buşra adlı bir araptan aldığı bilgiler olduğunu belirtiyordu. Tekrar Musula giderek Bağdat tarafından daha sıhhatli ve yeni bilgiler getireceğini, bununla beraber Bağdatın emanlık üzere fethi müyesser olmasının lazım geldiğini açıklıyordu[15].
Başvezir İbrahim Paşaya bundan başka, Bağdat hakkında Kaytemiş adında birinden daha rapor gelmişti. İbrahim Paşa hazretlerinin saadetle teveccühü Bağdad canibinedür deyu Mehmed Hanı mezkur (Bağdat valisi Tekelü Mehmed) lain isatima idüb bu hususdan hayli perişan hal olub tevehhümden hali olmadığun bu canibde şayi olan ahbar vukuu üzere arzolundu demekteydi[16]