Avrupalıların Muhteşem Süleyman diye tanıdığı, Kanuni Sultan Süleymanın onüç defa Sefer-i Hümayuna çıktığı ve bunlardan üç tanesini Şii-İran üzerine yapmış olduğu bilinmektedir. Gerek Yavuz Sultan Selimin Çaldıran Seferi (1514), gerekse Kanuni Sultan Süleymanın Irakeyn Seferi (1533-1535), başta Doğu ve Güneydoğu Anadoluda, Osmanlı Devleti ile Şii-Safevi Devletinin hakimiyet ve nüfuz mücadelesinin bir tezahürüdür, diyebiliriz.
Kanuni Sultan Süleyman devrinde Osmanlı Devleti,bir takım sebeplerden dolayı, İran Seferine çıkmaya karar vermişti. Bu sefer ile doğu Anadoludan İran nüfuz ve hakimiyetini atarak Basra Körfezine inip, Hint Okyanusu siyasetine devam etmek arzusundaydı[1] . Osmanlı- Safevi çatışması şüphesiz sırf dini-mezhebi değildi. Her ikisi de sahip oldukları siyasi ve stratejik maslahatlarını kullanarak, İslam alemi üzerinde büyük ve kuvvetli bir saltanat kurmak istiyorlardı[2] .
XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti ile Şii-Safevi(İran) Devleti arasında kıyasıya süren bu çekişme ve mücadele de, Doğu ve Güneydoğu halkının tercih ve teveccühü hangi tarafa ve nasıl olmuştu? Osmanlı Devleti padişahları niçin Şii-Safevi Devleti şahlarına tercih edilmişti? Kanuni Sultan Süleymanın Irakeyn Seferi esnasında doğu ve güneydoğu Anadoluda ne gibi değişiklikler ve gelişmeler olmuştu? Bu bölgelerimizin Türk-Kürt aşiret beyleri ve askerleri, nasıl inanç birliği yaparak, Osmanlı askerleri ile bizzat Tebriz, Hemedan, Bağdat gibi birçok İran şehirlerine akınlar yapmışlardı? İşte bu hususları, tarihi kaynaklar ve vesikalardan yola çıkarak araştırıp ortaya koymaya çalışacağız.
Irakeyn Seferi olarak bilinen ve Kanuni Sultan Süleymanın Şii-Safevi Devletine karşı ilk seferi olan Osmanlı-İran savaşı (940-942/1533-1534) xvı. asır siyasi ve askeri tarihimizin önemli bir hadisesidir. Bu savaşın sebebi olarak; Şii-Sünni gerginliğinin yanı sıra tarih kaynaklarının hemen hepsi Bağdad ve Bitlis meselesi ve Azerbaycan valisi Ulama Hanın Osmanlı Devletine ilticası olayını müttefiken zikretmektedirler[3]. Ancak bunlar zahiri sebepler olup, gerçek sebebin yakın şarkta siyasi nüfuz ve hakimiyet kurmak olduğunu söyleyebiliriz.
Irakeyn Seferi öncesi, Güneydoğu Anadolunun büyük bir kısmı; Kiğı, Arapkir, vs. güneyde
Musula kadar uzanan yerler Diyarbakır vilayetine bağlı bulunmaktaydı. Karadenizde Canik (Samsun) ve Trabzondan orta Fırat havalisine kadar devam eden geniş saha, Rum(Sivas) vilayetine tabi idi. Kahta, Gerger sancakları ve bütün Suriye, Adana, Tarsus, Sis (Kozan), Antep ve Birecik sancakları Şam vilayetine bağlı idiler. Bunların doğusunda Diyarbakır vilayetine bağlı, Urfa(Ruha), Siverek, Mardin ve Siirt sancakları, Hısn-ı Keyfa kazası ile Cizre hükumeti bulnmaktaydı[4]. Bağdat başta olmak üzere, Irakın bir kısmı ile, Kars, Erzurum, Ağrı, Van ve Hakkari çevresi, Safevi Devleti hudutları içerisindeydi[5].
1533 yılında İran seferine karar verilip, eyalet ve sancaklara hazırlık emri gönderilirken, Diyarbakırda bulunan Anadolu Beylerbeyisi Fil Yakub Paşa ile resmen Bitlis Beylerbeyisi olan Tekeli Ulama Paşaya, yeniden varıp Bitlisi zaptetmeleri buyurulmuş idi. Bunlar Diyarbakırdan aldıkları top ve asker ile Bitlise giderken Hizan yolu üzerindeki Tatik nahiyesine doğru yönelmişlerdi. 1532 yılı Eylül ayında Şah Tahmasb(1524-1576)ın yardımı ile yeniden Bitlis Emirul-Ümeralığına getirilen Şeref Han da, Hizanı almak üzere Hizanlı Davud Beyi kalede kuşatma altında tutuyordu. Ulama Paşanın geldiği haberi duyulunca Şeref Han, Hizan kuşatmasından vazgeçti ve Kürt Beyleri hep birlikte Şeref Handan ayrılarak Ulama Hanla birleştiler.
Osmanlı Devletine -Bitlis Ocaklı Beyi oldığu halde - asi olarak Safeviler tarafına geçmiş bulunan Şeref Han, Safevilerden aldığı asker ve yardım ile Tatik Kalesinin güneyinde 8 Rebiulevvel 940/27 Eylül 1533de Osmanlı kuvvetleri ile karşı karşıya geldi. Yapılan savaşta Şeref Hanla birlikte binlerce kayıp verilmişti[6] . Ulama Paşa, Şeref Hanın kesik başını başvezir İbrahim Paşaya gönderip, asi olan Kürtlerin de tevbe ederek Şeref Hanın oğlu III. Şemseddin Beyin başına toplandıklarını bildirmişti. İbrahim Paşa Konyaya varmadan Çınarlı konağında Ulama Paşanın zafernamesini ve IV. Şeref Hanın kesik başını kendisine getirmişlerdi.
Bitlis Beylerbeyiliği, Ulama Paşaya başka bir vazife verileceği vadi ile IV. Şeref Hanın oğlu III. Şemseddine, İbrahim Paşaya yapılan müracat üzerine verilmişti[7] .