O gün sadece Kuzey Irak Osmanlılar;ın, Orta ve Güney Irak ise Safevîlerin elinde bulunuyordu.
Kanunî Sultan Süleyman, İran Seferi;ni tasarlayıp fiiliyata geçmeden önce Şia mezhebinden olan İran;a karşı, Orta Asya;da bulunan; Semerkand, Buhara, Belh, Türkistan ve diğer Sünnî Türk hükümdarlarıyla, onlara tâbi büyük küçük, baba, oğul vs. Emirler;in kimler olduklarını, ne kadar kuvvetleri bulunduğunu tahkik ettirmiş, Şeybani Hânedanı olan bu Hanlar hakkında yakından bilgi toplamıştır. 21 Eylül 1532;de Bitlis Sancak Beyliği;ni asırlardır elinde tutan Şeref Han;ların Safevîlere tabi olması ve Bitlis, Hınıs, Muş yöresinin, Yavuz Sultan Selim ve İdrisi Bitlisi;den on yedi yıl sonra, Osmanlılardan tekrar Safevîlere geçmesi İran üzerine derhal sefer yapılmasını icab ettiriyordu.
Osmanlı Devleti ile Şii-Safevî Devleti arasındaki münasebetler, esasen Çaldıran Savaşı;ndan sonra hiç düzelmemiş, Şah İsmail;in el altından Anadolu;ya yaptığı propaganda ve tahrik sebebiyle barış yapılmamış, onun hileli tekliflerine ve maskeli güler yüzüne asla itimad edilmemişti. Kanunî Sultan Süleyman, hem aradaki râbıtayı kesmemek, hem de Türkistan Türkleri ile Türkiye Türkleri;nin birlikte hareketini temin etmek ve bu arada iki tarafa da oldukça zararlı olan Şii-Safevî Devleti;ni tamamen ezip yok etmek için fikirler üretip, teklifler ortaya koymaya çalışmaktaydı.
Bu cümleden olmak üzere İran Seferi;ne çıkmadan önce, Kanunî Sultan Süleyman Semerkand Han;ı Ebu Said (1530-1533), Buhara Hanı Ubeydullah (1533-1539), Türkistan Hanı Abdullah, Dubtiye Hâkimi Abdullatif ve Karakol hâkimi Abdulaziz vb. Sultanlar ile irtibat kurmuş bunları bilgilendirmiş, Kızılbaş-Safevîleri yok etmek için birlikte hareket edilmesini bildirmiştir. Kanunî Sultan Süleyman İran ile savaşa karar vermişken, Ubeydullah Han, Şah Tahmasp;ın Ulama Han;la mücadelesi üzerine Herat;ı muhasara edip, Horasan;ı da yer yer işgal ettirmiştir. Herat;ı bir buçuk yıl kuşatma altında tutmuştur. (1532). Şah Tahmasp ise bir taraftan Gürcistan;ı zapt ettiği gibi, 1533;te Herat;tan Belh;e yürürken, Osmanlıların Irakeyn Seferi;ne çıktıklarını duyarak Mâveraünnehri terke mecbur olmuştur.
Kanunî Sultan Süleyman;ın bu hareketi karşısında, Şah Tahmasp;ta boş durmamış, babası Şah İsmail gibi, birinci derecede düşman gördüğü Osmanlı Devleti;ne kaşı, bir taraftan Anadolu;ya casusları vasıtasıyla Şii propagandasını körüklüyor, bir yandan da Kızılbaş-Türkmen isyanlarını çıkarttırıyordu. Osmanlıların Avrupa ile mücadelesi esnasında, kendi iç kargaşalıklarını düzeltip, Özbekler ile çarpışmaları sürdüren Şah Tahmasp, Mısır ve Suriye;de çıkan isyanları dahi tahrik edip destekliyordu. Bunun yanı sıra, Avrupa;daki; Almanya, Avusturya, Portekiz ve Macaristan gibi Devletler ve Papalık ile Osmanlılar aleyhinde ittifaklar sağlamaya çalışıyordu.
Eğer, İran-Safevî Devleti, Osmanlı Devleti;ne karşı devamlı düşmanlık yapmasa idi ve Osmanlılar sadece Batı Cephesi ile uğraşmış olsalardı, Avrupa;nın çehresi muhakkak büsbütün değişirdi. Denebilir ki, Orta Avrupa;daki Türk fütûhât hareketini Charles Quint (Şarlken) değil, Şah Tahmasp durdurmuştur. Osmanlılar Dünya;nın bir numaralı Devleti olmanın şuurunu Kanunî Sultan Süleyman devrinde de taşıyordu. Kanunî yapacağı İran Seferi ile Doğu Anadolu;dan İran nüfuz ve hâkimiyetini atarak, Basra Körfezi;ne inip, Hint Okyanusu siyasetine devam etmek arzusundaydı.
Şah İsmail-Yavuz Sultan Selim mücadelesinde de olduğu gibi, Safevî Devleti;nin yegane insan gücü Anadolu;daki Türkmenler-Türk boyları idi. Dinî bir motifle Şii Mezhebi;ni Safevî Devleti;nin temel politikası haline getirerek Türk unsurunu yine Sünn-i Müslüman Türkler;le karşı karşıya getirmekteydiler. Osmanlı-Safevî çatışması şüphesiz sırf dini-mezhebi değildi. Her İki Devlet;te sahip oldukları siyasî ve stratejik maslahatlarını kullanarak İslâm Alemi üzerinde büyük ve kuvvetli bir saltanat kurmak istiyorlardı. Kendilerine tuttukları mezhep sayesinde, taraftar ve destek sağlıyorlardı. Nihayet, Kanunî Sultan Süleyman ve Şah Tahmasp arasında 1533 yılında yeniden savaşmayı gerektiren sebepler doğmuştur.
Osmanlı Padişahı ve İslam Halifesi adına hutbe okunan ve Kale anahtarları da gönderilmiş bulunan Bağdat;ı Kızılbaş zulmünden kurtarmak ve Irak;ı fethetmek üzere Divân-ı Hümâyûn;da karar verilince, Anadolu;da yaylağa çıkan Padişan;ın buyruğu ile toplar ve cephane önceden, yarar beyler ile Diyarbakır;a gönderilip, Beylerbeyiler ile Sancak Beyleri;ne sefer hazırlığı görmeleri için hükümler yollandı.